Kim demiş, ikinci başlangıçlardan hayır gelmez diye. Ağzımda hazır gıda tadı bırakan birkaç romandan sonra bambaşka çeşnilerin farkına varmış gurmelerin aşermesi gibi Dostoyevski'yi yeniden elime aldım. İlk başta, Rusçanın tüm o kendine özgü karmaşasıyla karşılaşıp yolumu kaybedince yarım bırakmıştım bu romanı.
İsimleri not kağıdına yazarak yeniden elime aldığımda, köprünün altından akmış onca kitaba karşın, her sayfayı anımsadığımı gördüm. Bunun sebebi, Dostoyevski'nin cümlelerinin bir şiir gibi zihninize kazınmasıdır. Pek çok kitap okuyabilir, birbirine eş bir sürü cümleye denk gelebilir ve artık şaşırmayabilirsiniz, ama Fyodor Mihailoviç'in cümleleri için böyle bir durum sözkonusu değildir, rastlarsanız bu apaçık intihaldir. Çünkü onun cümleleri salt cümle değil, o sayfanın resmettiği bir yaşamdan yükselen sesler gibidir, ağızdan çıkar görünürler; oysa kitabın koca bir resme dönüştüğü anlardan birindesinizdir yalnızca. Bunu her detayı sayfalarca betimleyerek de yapmaz, birkaç fırça darbesiyle kalanını size bırakan ressamların yolunu izler. Samimidir, insanları da besteler, zayıflıkları, zaafları, yanlış kararlarıyla.
Orhan Pamuk'un önsözüyle, gelmiş geçmiş en büyük siyasal romanlardan biri olduğu fikrine romanın ortasına dek katılmayacaksınızdır, ama bir anda herşeyin dönüştüğünü, okuduğunuz şeylerin yalnızca gerçekleri örten bir perde olduğunu görürsünüz. Yazar bunu hiç de göze sokmadan, saman altından su yürüterek yapar neredeyse, sizi 400 sayfa boyunca görünürdeki başka olaylarla kandırır gibi yapar ve sonunda kimsenin o sandığınız kişi olmadığını farketmeye başlarsınız. Tüm siyasi şeyler, Rus kültürü içinize kilim gibi dokunarak anlatılır aslında. Atılan her düğümün, her rengin bir de öte yüzü vardır. Sadece kişiler değil, ufak Rus kentinin toplumu da katılır olaylara, katılmazlarsa bile etki gösterirler, 4-5 kişinin çevresinde savrulan bir 703 sayfa değildir bu. Günümüz siyasetinin tüm çıplaklığıyla medya ve toplumda yansıması şeffaf görüntüsüne rağmen ne kadar sıradan ve sıkıcı geliyorsa -ve aslında ne kadar gerçekdışıysa, siyasetin bu kadar dolaylı olarak yer aldığı bu kitapta aslında daha saf ve etkili olduğu aşikârdır.
İsimleri not kağıdına yazarak yeniden elime aldığımda, köprünün altından akmış onca kitaba karşın, her sayfayı anımsadığımı gördüm. Bunun sebebi, Dostoyevski'nin cümlelerinin bir şiir gibi zihninize kazınmasıdır. Pek çok kitap okuyabilir, birbirine eş bir sürü cümleye denk gelebilir ve artık şaşırmayabilirsiniz, ama Fyodor Mihailoviç'in cümleleri için böyle bir durum sözkonusu değildir, rastlarsanız bu apaçık intihaldir. Çünkü onun cümleleri salt cümle değil, o sayfanın resmettiği bir yaşamdan yükselen sesler gibidir, ağızdan çıkar görünürler; oysa kitabın koca bir resme dönüştüğü anlardan birindesinizdir yalnızca. Bunu her detayı sayfalarca betimleyerek de yapmaz, birkaç fırça darbesiyle kalanını size bırakan ressamların yolunu izler. Samimidir, insanları da besteler, zayıflıkları, zaafları, yanlış kararlarıyla.
Orhan Pamuk'un önsözüyle, gelmiş geçmiş en büyük siyasal romanlardan biri olduğu fikrine romanın ortasına dek katılmayacaksınızdır, ama bir anda herşeyin dönüştüğünü, okuduğunuz şeylerin yalnızca gerçekleri örten bir perde olduğunu görürsünüz. Yazar bunu hiç de göze sokmadan, saman altından su yürüterek yapar neredeyse, sizi 400 sayfa boyunca görünürdeki başka olaylarla kandırır gibi yapar ve sonunda kimsenin o sandığınız kişi olmadığını farketmeye başlarsınız. Tüm siyasi şeyler, Rus kültürü içinize kilim gibi dokunarak anlatılır aslında. Atılan her düğümün, her rengin bir de öte yüzü vardır. Sadece kişiler değil, ufak Rus kentinin toplumu da katılır olaylara, katılmazlarsa bile etki gösterirler, 4-5 kişinin çevresinde savrulan bir 703 sayfa değildir bu. Günümüz siyasetinin tüm çıplaklığıyla medya ve toplumda yansıması şeffaf görüntüsüne rağmen ne kadar sıradan ve sıkıcı geliyorsa -ve aslında ne kadar gerçekdışıysa, siyasetin bu kadar dolaylı olarak yer aldığı bu kitapta aslında daha saf ve etkili olduğu aşikârdır.
Cinler, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski,
çev. Ergin Altay
703 sayfa, İletişim Yayınları
Dizi editörü ve Önsöz: Orhan Pamuk
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!