Ana içeriğe atla

Nehir'in anısına

Hiç tanımadığım, bilmediğim bir insanın yazdığı bir twiti izleyerek, hiç tanımadığım, bilmediğim bir çocuğun adına açılmış, hiç tanımadığım, bilmediğim annesinin bloguna ulaştım bir yıl önce.

f.: Serra Dağ, 2008.
Ufacık bir kız çocuğunun, neuroblastoma ile olan savaşını günbegün yazıyordu annesi, hastane hastane, doktor doktor gezerek, hayatını, herşeyini bırakmış, her türlü günlük arzudan vazgeçmiş, yurtdışında kızının bir kerecik rahatladığını, ilerleyebildiğini görebilmek için çırpınıyordu. Okudukça okudum, okudukça, çıkamadım işin içinden, tıp lisanı anlayabilmekle o kadar geçinmeme rağmen; öyle ki tahlilleri, ilaçları, Nehir'in ilaçlara ve makinelere verdiği tepkileri karıştırmaya başladım. 

Aylar, aylar sonra denk geldim ve yazdım yine dün.. Dualara ihtiyacı var diye yazmıştı Zeynep Hanım. Bugün ise, Nehir'i kaybettik diye bir haber... Blogda ise sanki bu iki kelimeyi kullanmak istemeyen bir elin yazdığı kısa metin.. Son ana dek güçlü, son ana dek ümit ederek kızını okşamış, yüzlerce tahlil kağıdı tutmuş, doktor eli sıkmış, yüzlerce kere kendi gözyaşlarını silmiş bir anne elinin yazdığı. Borularından kurtuluyor'u okuyunca bizi sevindiren, çok yoruldu'yu okuyunca korkutan, kucağımızda veda etti ile biten bir metin. Başlık ise Nehir'im Akıyor..

Akıp gitti küçük Nehir. Altında ise yüzlerce kelime, elini uzatıp acılı annenin elini tutmak isteyen, anne olmuş-olmamış kadın-erkek, içleri titremiş, dua etmiş, dua etmek istemiş, bu lanet illetle bir ileri iki geri giden, eriyen kızı uzaktan seven yüzlerce insan..

Evlat acısı yaşamış tüm annelere, evladı için çırpınan tüm annelere, tüm annelere; günlük hayatımın koşuşturmacaları içinde sersemce şeylere üzülüp, üzüntümü büyüttüysem ya da büyük sandıysam, beni bağışlayın. Utanıyorum bundan. O an aklımdan çıkmışsanız, gafilce kendi sorunlarımı dünyanın en acı sorunları sandıysam, beni bağışlayın.

Yorumlar

  1. :( bende sizin gibiyim, bir süredir okuyordum annenin yürek yakan çabalarını :(
    çok üzüldüm çok,
    sözün bittiği bir yer orası:(


    s'öz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...

Anna Grigoryevna Dostoyevski'nin Hatıraları

Tamamen bir tesadüf sonucu varlığını fark ederek, bir anda almaya karar verdiğim ve bundan hiç pişmanlık duymadığım nadir kitaplardan biri oldu "Anna Grigoryevna Dostoyevski'nin Hatıraları". Kasanın alt rafında küçücük, mütevazı, ancak çarpıcı birer portresiyle karşıladı beni müthiş çift: büyük yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ve karısı Anna Grigoryevna Snitkina. Kitap hakkında yazmaya karar vererek okurken, yazacaklarımın, aslında Anna'nın sözlerinden ibaret olacağını görmüş oldum, çünkü kocasının aksine hiçbir edebi yeteneği olmadığını en başta itiraf eden Anna Grigoryevna, Dostoyevski'nin bizim bildiğimiz, bize ulaştığı anlamda Dostoyevski olmasını sağlayan tek kadındır aslında. Bu kitabın varlığından haberdar olduktan ve okuduktan sonra, edebiyat dünyasındaki bazı eserleri okumadan önce Dostoyevski'yi okumak nasıl gerekliyse, bu yazarı okuduktan sonra eşinin hatıratını okumanın da aynı şekilde şart olduğunu savunabilirim. Çünkü o büyük eserlerin ya...