Ana içeriğe atla

RealAge'in Yalan Olduğu An

Bir keresinde TV'de Nefise Karatay'a sormuşlardı.
- Dün akşam ne yediniz?
- Ben mi? Sebze.. İşte havuç.. Sonra pilav..

Üstelik bunları sayarken çok emekli yemekler pişirip yemiş gibiydi. Ne tuhaf! Bizim yemeklerimizin ne güzel adları vardı. Nerede o adlar?

Hanidir mutfak kültürümüzün nadide yemeklerinin isimlerini, bir hazır çorba markasının reklamları sayesinde duyar öğrenir olduk. Bir hazır gıda markası, yeme kültürümüze sahip çıkıyor. Ne ironik!

Dr. Öz ve dev projesi Realage, gerçek yaş diye bir kavram ortaya attı ve her şeyi, genç kalma sektörünün ayaklarının dibine serdi: beslenme ve sporu. Oysa beslenme ve spor genç kalmaktan da önce, sağlık için değil midir?

Sağlıklı olmadan önce gelen genç kalma ile güzel kalma zaten yarışıyordu: Bu savaşların arasında kalan mutfak kültürleri kaybolmaya yüz tuttu, bu kültüre ait yemekler suçlu gösterildi. İnsanlar artık yemeklerin geleneksel isimlerini bilmiyor, hatta geleneksel yemekleri bile bilmiyor.

Yanyana ya da ardarda yemeyi aklınıza getirmeyeceğiniz şeyleri canlı yayında yiyerek, zengin beslenmenin tuhaf bir görüntüsünü oluşturuyordu Dr. Öz. Şimdiyse, kendisinin kolon kanseri olabileceği haberi yayıldı. Demek ki sağlık tamamen elimizde değil.

Çin'de insanlar gerçek yaşım 26 buçuk, diye böbürlenmeden, çiğ enginarla cevizi fındığı karıştırıp yemeyi akıl etmeden 100 yaşını geçebiliyor. Bildikleri, sadece köylerine ait 10-15 yemek tipi olsa gerek. Böyle 100 yaşını geçmiş bir kadın, ömründe tereyağından başka bir yağ tatmadığını söylemişti. Kalan kısmını başka bir güce bırakarak, hoşnut bir yaşam sürdürüyorlar. En güzeli..




İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze...