Rus ve Fransız yapıtlarına ara vererek bir heves aldım Katre-i Matem'i elime. Almamla bırakmam aynı güne rastladı.
Genellikle, oldukça hızlı okuyabildiğiniz kitaplar sizde çok derinlere inemezler. Böyle olunca da bir eksiklik hissi duyarsınız; sanki okuduklarınızın, satırların, hatta anlamların belki fizikî, belki de açıklayamadığınız bir ağırlığı olmalıdır ve bu da sizi doyurmalıdır; aksi halde aç kaldığınız gibi bir hisse kapılırsınız. Gözlerinizle yemek yer gibi; zihninizde bir tokluk hissetmeniz gerekir.
Bunun için yazım dilinin son derece ağdalı, kişi sayısının onlarca ve her birinin hikâyelerinin de yüzlerce sayfa olması da gerekmez. İşte, Divan Edebiyatı üzerine yetkin çalışmaları olan bir yazar, metindeki bazı kelimleri anlayamıyorsunuz bile; ama size vermesini istediğiniz o hissi vermiyor.
Girizgâhtaki tek bir kelime bile bir anda sizi itebilir. 'Antenlerini açmak' gibi bir anlatımın, ne roman başlığına, ne kitabın kapağındaki tablo detayına, ne içindeki gravürlere; kısacası kitabı alırken hızlıca bakarak bir önseziyle oluşturduğunuz görünüme hiç yakışmadığını düşünürsünüz. Zihin bir anda burada uyumsuz bir şey olduğunu kavrar ve bu ona diken gibi batıverir.
Her kitabın talihsizliği, bir sonra okunan kitap olmasıdır. Belki bu kitabın şanssızlığı, ondan önce 6 kitap - 2 ciltlik Kayıp Zamanın İzinde gibi, her bir paragrafı zihne ayrı bir katman yükleyen dev bir eser okumuş olmamdı. Ne var ki iyi bir roman, kendinden önceki ve sonraki iyi romanların arasından da sağ çıkabilmeli, kendine kalpte ve bellekte ayrı bir yer açabilmelidir. Bunun için güçlü olması gerekir. Böyle romanlar da okudum ülkem yazarlarından.
Bir romanda her gün aynı şeyleri yapan ve söyleyen bir hizmetçi bile kişiliğiyle çok sağlam bir yer bulabilir kendine. Romanı kolonlar misali ayakta tutan, bu kişiler ve onlarla ilgili kâh bize sunulan, kâh hayalgücümüze bırakılan yönleriyle, kişilikleridir. Kolon sayısı ne kadar az ise romanın yıkılma ihtimali veya hafif yapılma olasılığı o kadar yüksektir. Kolon sayısı ne kadar çoksa, romanın içinde size bir okuyucu olarak gezinme alanı, hareket boşluğu o kadar azalır, bu sefer sıkışır, boğulursunuz.
Bir romanda korkunç olaylar olması şart değildir. Birkaç karakterin salt gündelik yaşayışları, içlerine kazınmış tek tük anıları ve hayatlarından on yıllar atlaya atlaya sunduğunuz birkaç sahneyle de son derece iyi bir roman sunulabilir size. Bunun için gereken şey, üsluptur. Gözlem gücü, hep göz önünde olan ama başkalarının hayatlarıyla başka başka anlamlar ve değerler kazanan kimi detayların betimlemeleri... Anları birbirine bağlayan, gizlice ören yazar... İyi romanın reçetesini vermek mümkün değil elbet. Ama aklımda kalan romanlardan, aklıma kalan özellikleri sıralamaya başlayıverdim işte. Okuyucuya bunu yaptırabildiğiniz bir eser, iyidir gerçekten.
Peşinden koşulan bir lâle soğanı ve İstanbul'da Lâle Devri, belki ilginç bir fikir olabilir işlemek için. Buna Osmanlı'nın saraylarındaki, vezir odalarına dek giren entrikaları da katabilir, kendini ifade etmekten hem eğitimsizliği hem kentteki yönetim biçimleri nedeniyle yoksun ve yoksul olan halktan kesitler sunabilirsiniz. İşin içine derûn bir aşk ve korkunç bir cinayet de işleyebilirsiniz. Hatta ilgiyi artırmak için aşkı yarım bırakabilir, haksızlık duygusunu besleyebilirsiniz. Ancak tüm bunlar okuyucuya, 'bir taslak' hissi vermekten ileriye gitmeyebilir. Asıl verdiği his, bir romana dönüştürülmüş, arasına başka hikâyecikler de katılmış upuzun bir Divan şiiri hissi veya dileği olabilir.
Katre-i Matem'in bana kattığı tek şey, iyi edebi yapıtlardan aldığım tadı anlamam, yeniden anmam ve onlara dönmem oldu. Değerini yeterince bilemediğim, yeniden okumak isteği içime dolan ciltlere elimi uzattım. Seçkin eserleri idrak için bazen 30.-40. sayfada okumayı bıraktığınız kitaplar da gerekir. Her seferinde en iyileri seçmek mümkün değildir. Her zaman yenilere de şans verecek, eskileri de anacaksınızdır. İyi okuyuculuğun gereği budur.
Genellikle, oldukça hızlı okuyabildiğiniz kitaplar sizde çok derinlere inemezler. Böyle olunca da bir eksiklik hissi duyarsınız; sanki okuduklarınızın, satırların, hatta anlamların belki fizikî, belki de açıklayamadığınız bir ağırlığı olmalıdır ve bu da sizi doyurmalıdır; aksi halde aç kaldığınız gibi bir hisse kapılırsınız. Gözlerinizle yemek yer gibi; zihninizde bir tokluk hissetmeniz gerekir.
Bunun için yazım dilinin son derece ağdalı, kişi sayısının onlarca ve her birinin hikâyelerinin de yüzlerce sayfa olması da gerekmez. İşte, Divan Edebiyatı üzerine yetkin çalışmaları olan bir yazar, metindeki bazı kelimleri anlayamıyorsunuz bile; ama size vermesini istediğiniz o hissi vermiyor.
Girizgâhtaki tek bir kelime bile bir anda sizi itebilir. 'Antenlerini açmak' gibi bir anlatımın, ne roman başlığına, ne kitabın kapağındaki tablo detayına, ne içindeki gravürlere; kısacası kitabı alırken hızlıca bakarak bir önseziyle oluşturduğunuz görünüme hiç yakışmadığını düşünürsünüz. Zihin bir anda burada uyumsuz bir şey olduğunu kavrar ve bu ona diken gibi batıverir.
Her kitabın talihsizliği, bir sonra okunan kitap olmasıdır. Belki bu kitabın şanssızlığı, ondan önce 6 kitap - 2 ciltlik Kayıp Zamanın İzinde gibi, her bir paragrafı zihne ayrı bir katman yükleyen dev bir eser okumuş olmamdı. Ne var ki iyi bir roman, kendinden önceki ve sonraki iyi romanların arasından da sağ çıkabilmeli, kendine kalpte ve bellekte ayrı bir yer açabilmelidir. Bunun için güçlü olması gerekir. Böyle romanlar da okudum ülkem yazarlarından.
Bir romanda her gün aynı şeyleri yapan ve söyleyen bir hizmetçi bile kişiliğiyle çok sağlam bir yer bulabilir kendine. Romanı kolonlar misali ayakta tutan, bu kişiler ve onlarla ilgili kâh bize sunulan, kâh hayalgücümüze bırakılan yönleriyle, kişilikleridir. Kolon sayısı ne kadar az ise romanın yıkılma ihtimali veya hafif yapılma olasılığı o kadar yüksektir. Kolon sayısı ne kadar çoksa, romanın içinde size bir okuyucu olarak gezinme alanı, hareket boşluğu o kadar azalır, bu sefer sıkışır, boğulursunuz.
Bir romanda korkunç olaylar olması şart değildir. Birkaç karakterin salt gündelik yaşayışları, içlerine kazınmış tek tük anıları ve hayatlarından on yıllar atlaya atlaya sunduğunuz birkaç sahneyle de son derece iyi bir roman sunulabilir size. Bunun için gereken şey, üsluptur. Gözlem gücü, hep göz önünde olan ama başkalarının hayatlarıyla başka başka anlamlar ve değerler kazanan kimi detayların betimlemeleri... Anları birbirine bağlayan, gizlice ören yazar... İyi romanın reçetesini vermek mümkün değil elbet. Ama aklımda kalan romanlardan, aklıma kalan özellikleri sıralamaya başlayıverdim işte. Okuyucuya bunu yaptırabildiğiniz bir eser, iyidir gerçekten.
Peşinden koşulan bir lâle soğanı ve İstanbul'da Lâle Devri, belki ilginç bir fikir olabilir işlemek için. Buna Osmanlı'nın saraylarındaki, vezir odalarına dek giren entrikaları da katabilir, kendini ifade etmekten hem eğitimsizliği hem kentteki yönetim biçimleri nedeniyle yoksun ve yoksul olan halktan kesitler sunabilirsiniz. İşin içine derûn bir aşk ve korkunç bir cinayet de işleyebilirsiniz. Hatta ilgiyi artırmak için aşkı yarım bırakabilir, haksızlık duygusunu besleyebilirsiniz. Ancak tüm bunlar okuyucuya, 'bir taslak' hissi vermekten ileriye gitmeyebilir. Asıl verdiği his, bir romana dönüştürülmüş, arasına başka hikâyecikler de katılmış upuzun bir Divan şiiri hissi veya dileği olabilir.
Katre-i Matem'in bana kattığı tek şey, iyi edebi yapıtlardan aldığım tadı anlamam, yeniden anmam ve onlara dönmem oldu. Değerini yeterince bilemediğim, yeniden okumak isteği içime dolan ciltlere elimi uzattım. Seçkin eserleri idrak için bazen 30.-40. sayfada okumayı bıraktığınız kitaplar da gerekir. Her seferinde en iyileri seçmek mümkün değildir. Her zaman yenilere de şans verecek, eskileri de anacaksınızdır. İyi okuyuculuğun gereği budur.
Katre-i Matem, İskender Pala
480 sayfa, Kapı Yayınları, 2012.
Kitabı ben de çok beğenmemiş,bitirememiştim.
YanıtlaSilAma senin yazına,anlatımına,üslubuna hayran kaldım.Çok güzel yazmışsın,ellerine sağlık.Bence daha sık yazmalısın kitaplar hakkında.Sevgiler!
Saçma bir kitaptı zorla okuduğum sonunda ee yani? diye kalakaldığım...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, kelimelere hakkını verenler, algısı açık güzel okuyucular çok kıymetli benim için.. :)
YanıtlaSilSerracığım merhaba,
YanıtlaSilSen sadece iyi bir okuyucu değil aynı zamanda çok iyi bir yorumcusun bence…
Çünkü benim gibi hiç denecek kadar edebiyata ilgisi olan veya edebi eser-roman okuyuculuğu hiçte fazla olmayan bir insana
Aşağıdaki satırları kelime kelime ilgi ile okutmayı başaracak kadar akıcı ve anlaması kolay yorumlamışın ilgili eseri veya eserleri.
Ve tekrar söyleyip burada yazıyorum ki sen kalemi eline alıp yazdığın romanını veya başka bir eserini heyecanla bekleyip okuyacağıma emin olabilirsin.
Çünkü senin aşağıdaki satırlar da kaleme aldığın düşünce ve yorumların gerçekten bana bir kez daha senin bu yönünle ilgili net ışık hissi verdi.
Belki ben bu yazdığın yorumun ve eleştirilerin yorumunu yapacak üstatlığa hiç sahip değilim ama uzun yılların verdiği yaşam ve iş tecrübemle
Neyin iyi ve hoş olduğunu ve tat verdiğini hissedebiliyorum ve anlayabiliyorum.
Belki de artık bu önsezinin de yönlendirdiği içgüdüsel bir şey oluyor belli yaştan sonra…
Devamını diler yolun açık olsun derim…
Şencan ÖZTÜRK
Kitap yorumuna katılamasam da (ki okuyup beğendiğim bir Pala eseridir), yorum tarzına bayıldım.Kullandığın dil harika .Ben de kitap yorumları yazmaya çalışıyorum ama seninki mükemmel...
YanıtlaSilÇok teşekkürler:)
YanıtlaSil