Bir ilk roman olan Kuyucaklı Yusuf, şu cümleyle açılır.
Bu ilk cümleyle nasıl bir romanla karşı karşıya kaldığınızı tahmin edebiliyorsunuz: gerçekçiliğin tokat gibi çıplak ve acıların bir seferde yaşanıp bitivermesiyle içinizde isyanlar uyandıracak bir roman sizi bekliyor.
Tüm roman cinayet mahallinde ana babasının yanında sessizce, başparmağı kesik halde bekleyen bu çocuğu bir daha hiç anmadığı halde sürekli yaşatacak, okurun gözünün önüne getirecektir. Yusuf kendisini alıp evine götüren, onu bir oğul gibi büyüten Kaymakam'ın evinde yaşayacaktır.
İnsan ruhu ve duygularına, düşüncelerine dair yüzlerce betimleme ve tahlil okuduğum Proust'tan sonra Sabahattin Ali'nin gerçekçi, yalın, basit dili, bir bahar ayazında, öğle vaktindeki gök kadar temiz ve mavi göründü bana.
Edremit ve yaşadıkları muhit, Osmanlı yönetimi altında, savaş öncesinde yaşanan, ne var ki yönetimin varlığı sadece vergi toplamaya gelince bilinen, neredeyse ülke ve dünya olaylarından kopuk, kendi halinde, başıboş bırakılmışlığında bir Anadolu kentidir. Çevredeki insanlar, komşular, yaşlılar ve kent efendileri her biri fazla detaya girilmeden yeri geldikçe karşımıza çıkar ve eksiklerini bizler tamamlarız. Kimi bölümlerde bazı kişiler için verilen bilgiler, sanki yazarın önyargılarından ibarettir. Biz de o önyargılara kapılır ve o kişilere acır, onlara kızar ve nefret ederiz.
Yusuf, bu romanın basılmasından sonra üzerine yazılan eleştiri yazılarında en çok çözümlenmeye çalışılan karakterdir. Kimi eleştirmenlere göre gerçek bir Anadolu yiğidi, kimilerine göre çelişkili bir idealdir. Roman boyunca yüzlerce kere ismi geçmesine rağmen, pekçok şeyi dile getirmemesi, pek harekette bulunmaması nedeniyle hakkında somut kanıtlar anımsayamazsınız. Şurası bir gerçektir ki, olaylar karşısındaki suskunluk ve hareketsizlikleri sizleri ateş gibi bir redde sürükler, kalkıp romanın içine girivermek, birkaç kişiyi sarsmak, yüzlerine haykırmak istersiniz. Sabahattin Ali Yusuf'un hissettiği iç yangınını size hissettirerek ilginç bir başarıya imza atar, sizi hiç ilgilendirmeyen kişileri kurtarmak, sorunları düzeltmek istersiniz. Okula gitmeyip bir baltaya da sap olmadığı halde onunla aynı şeyleri sezer, onunla hemfikir olursunuz.
Romanda bazı noktalar çözülmeden bırakılır, kimi insanların akıbeti belli değildir, okurun aradığı adalet sağlandı mı bilinmez.
İlk cümledeki yalın acı gibi bir acıyla sonlanacaktır kitap. Ama yine ilk cümledeki gibi bir umutla da önü açılarak bitecektir.
1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkıyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler.
Bu ilk cümleyle nasıl bir romanla karşı karşıya kaldığınızı tahmin edebiliyorsunuz: gerçekçiliğin tokat gibi çıplak ve acıların bir seferde yaşanıp bitivermesiyle içinizde isyanlar uyandıracak bir roman sizi bekliyor.
Tüm roman cinayet mahallinde ana babasının yanında sessizce, başparmağı kesik halde bekleyen bu çocuğu bir daha hiç anmadığı halde sürekli yaşatacak, okurun gözünün önüne getirecektir. Yusuf kendisini alıp evine götüren, onu bir oğul gibi büyüten Kaymakam'ın evinde yaşayacaktır.
İnsan ruhu ve duygularına, düşüncelerine dair yüzlerce betimleme ve tahlil okuduğum Proust'tan sonra Sabahattin Ali'nin gerçekçi, yalın, basit dili, bir bahar ayazında, öğle vaktindeki gök kadar temiz ve mavi göründü bana.
Edremit ve yaşadıkları muhit, Osmanlı yönetimi altında, savaş öncesinde yaşanan, ne var ki yönetimin varlığı sadece vergi toplamaya gelince bilinen, neredeyse ülke ve dünya olaylarından kopuk, kendi halinde, başıboş bırakılmışlığında bir Anadolu kentidir. Çevredeki insanlar, komşular, yaşlılar ve kent efendileri her biri fazla detaya girilmeden yeri geldikçe karşımıza çıkar ve eksiklerini bizler tamamlarız. Kimi bölümlerde bazı kişiler için verilen bilgiler, sanki yazarın önyargılarından ibarettir. Biz de o önyargılara kapılır ve o kişilere acır, onlara kızar ve nefret ederiz.
Yusuf, bu romanın basılmasından sonra üzerine yazılan eleştiri yazılarında en çok çözümlenmeye çalışılan karakterdir. Kimi eleştirmenlere göre gerçek bir Anadolu yiğidi, kimilerine göre çelişkili bir idealdir. Roman boyunca yüzlerce kere ismi geçmesine rağmen, pekçok şeyi dile getirmemesi, pek harekette bulunmaması nedeniyle hakkında somut kanıtlar anımsayamazsınız. Şurası bir gerçektir ki, olaylar karşısındaki suskunluk ve hareketsizlikleri sizleri ateş gibi bir redde sürükler, kalkıp romanın içine girivermek, birkaç kişiyi sarsmak, yüzlerine haykırmak istersiniz. Sabahattin Ali Yusuf'un hissettiği iç yangınını size hissettirerek ilginç bir başarıya imza atar, sizi hiç ilgilendirmeyen kişileri kurtarmak, sorunları düzeltmek istersiniz. Okula gitmeyip bir baltaya da sap olmadığı halde onunla aynı şeyleri sezer, onunla hemfikir olursunuz.
Romanda bazı noktalar çözülmeden bırakılır, kimi insanların akıbeti belli değildir, okurun aradığı adalet sağlandı mı bilinmez.
İlk cümledeki yalın acı gibi bir acıyla sonlanacaktır kitap. Ama yine ilk cümledeki gibi bir umutla da önü açılarak bitecektir.
Sabahattin Ali, Bütün Romanları
Eleştirel Basım, YKY/Delta Yay. 3. baskı,
Mart 2010, s. 1-230.
Mart 2010, s. 1-230.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!