Ana içeriğe atla

Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar

Puslu Kıtalar Atlası, methini çok duyarak aldığım bir kitap. Daha ilk sayfalardan farklı yaklaşımıyla okuyucuyu zıtlıklar ve ikilemeler bombardımanına tutuyor yazar.

Genel olarak psikolojik çözümlemeler, iç ses paragrafları okuyucuya roman akışında mola verdiren, kendi iç dünyası ve duygulanımlarını tartması için soluk aldıran duraklardır. Anar bu duraklara hiç mi hiç uğramıyor, ve zamanı da hızlı bir çarka bağlayarak bir nehir gibi akıtıyor herşeyi. İşin ustalığı da burada, ortaya serdiği zıtlıklar o kadar çarpıcı ki ... Her anlatılan kişinin hayat yolu ve başına gelenler akla hayale gelmeyecek noktalara bağlanıyor.

Bu anlamda şimdiye dek okuduğum en özgün üsluptaki kitaplardan biri.

Ele aldığı dönemler İmparatorluğun fetihler ve toplumsal yozlaşmalarının bir arada olduğu zamanlar. Anar o dönemde kapalı kapılar ardında neler oluyor, çok kapsamlı bir çerçeve çiziyor. Batakhaneler, arka sokaklar, terk edilmiş kiliseler, merdiven altları, hatta toprağın altı... Bir başka şaşırtıcı şey ise yazarın o dönemlerde bizzat yaşamış gibi, ya da tüm Osmanlı minyatürlerini incelemiş gibi detaylar vermesi. O zamanların silahları, ilaçları, zehirleri, kılıkları, yemekleri... Kitap aslında anlattığı dönemin an resimlerini, minyatürlerini çiziyor gibi. En başta Hulki Aktunç'ın yazısında bahsettiği gibi, tarihsel roman yazmıyor, romanı tarihselleştiriyor Anar.

Bu kitaptan Efrâsiyab'ı Anar'ın Efrâsiyab'ın Hikâyeleri kitabıyla raflarda görmek de sevindirici.


Puslu Kıtalar Atlası
İhsan Oktay Anar
İletişim Yayınları
58. baskı, 238 sayfa

İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...

Anna Grigoryevna Dostoyevski'nin Hatıraları

Tamamen bir tesadüf sonucu varlığını fark ederek, bir anda almaya karar verdiğim ve bundan hiç pişmanlık duymadığım nadir kitaplardan biri oldu "Anna Grigoryevna Dostoyevski'nin Hatıraları". Kasanın alt rafında küçücük, mütevazı, ancak çarpıcı birer portresiyle karşıladı beni müthiş çift: büyük yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ve karısı Anna Grigoryevna Snitkina. Kitap hakkında yazmaya karar vererek okurken, yazacaklarımın, aslında Anna'nın sözlerinden ibaret olacağını görmüş oldum, çünkü kocasının aksine hiçbir edebi yeteneği olmadığını en başta itiraf eden Anna Grigoryevna, Dostoyevski'nin bizim bildiğimiz, bize ulaştığı anlamda Dostoyevski olmasını sağlayan tek kadındır aslında. Bu kitabın varlığından haberdar olduktan ve okuduktan sonra, edebiyat dünyasındaki bazı eserleri okumadan önce Dostoyevski'yi okumak nasıl gerekliyse, bu yazarı okuduktan sonra eşinin hatıratını okumanın da aynı şekilde şart olduğunu savunabilirim. Çünkü o büyük eserlerin ya...