Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu bir kitap yazısıdır, tıpkı önceki yazılarım gibi. Ve bir kitap yazısının bir kitap hakkında yazı olmak dışında bir gâyesi de yoktur, içeriği ister tarihî, fantastik, edebî, bilimsel, sanatsal veya İslâmî olsun.
Tesadüfen denk geldiğim ve okuduğum yerleri tekrar okuya okuya 1 ayda bitirebildiğim ancak yine de rafa kaldırmadığım, incecik bir kitap. İsminin de biraz yarattığı bir önerme ile, tasavvuf ile İslam'ı çok doğru ölçülerle bir araya getirmiş, asla haddini aşmıyor. Bir kişisel gelişim kitabı kesinlikle değil. Bir kibir içermiyor, size herşeyden emin olarak reçeteler vermiyor. Kendi öyküsünü yüceltmiyor. Size bir hedef (kendisini örnek) göstererek haddini aşmıyor, o hedefler zaten mevcut, Kur'an; ve ona eşlik eden Tasavvuf.
Haddi aşmamak, hayatımızın her alanı için o kadar nadir bir şey ki günümüzde. Tasavvufu Yeni bir Din gibi sunmanın özellikle edebiyatta çok moda olduğu, iç huzurunu bulamayanların kişisel gelişim kitaplarından sonra başvurduğu ve tasavvufu yanlış yerlere çekmekten hiç imtina etmeyen bazı yazarların da bu zayıflıktan müthiş yararlandığı bir gerçek.
Bu kitapla ilgili okuduğum paragraflardan kime bahsetsem, onlarda da ististasız, aynı merak uyandı: evet, gerçekten böyle! Biz, neden böyle yapıyoruz?
Yazar da aynı sorularla başlıyor kitaba. Ve işe kendimizden başlamamızı söylerken, kendisi bir şey uydurmuyor: kâh ayetlerden referans veriyor, kâh tasavvufta nefs ile ilgili bilgileri aktarıyor. Özellikle insan nefsinin mertebeleri ve dönüşen nefsiyle insanın hayatta neler yapabildiğine dair metinler müthiş güzel. "Neredeyiz, neler yapabiliriz?"
Buna ister Hak Yolu denilsin, ister Elif Yolu, ister sırat-ül müstakim. Siz, acaba bir kişiyi, bir unvanı, bir nesneyi, ya da işiniz, kazancınız, bir kurum, bir makamı, hayatınızın amacı yapıyor olabilir misiniz? Bu varlıklara/konulara olduklarından daha fazla değer yüklüyor, herşeyden, tüm yoksunluklar, acılar, çaresizliklere rağmen üstün görüyor olabilir misiniz? Bu konuda Amerikalı bir öğretmen olan Nouman Ali Khan'ı da anmak gerek. Ali Khan, bir dersinde şöyle bir düşünce egzersizinden bahseder: "Sevdiğiniz bir şey hayatınızdan bir anda yok olursa ne yapacağınızı düşünün: siz de tamamen altüst olup yok oluyorsanız, o şeyle olan ilişkinizde bir terslik var demektir. Ve bu şey, sizin anne babanız, veya evladınız bile olabilir."
Ve bununla ilgili Kur'an'da geçen ayetler, bu soruların geldiği kaynaklar olarak asla atlanmamış.
Ettiğiniz dualar, sürekli kendiniz için bir şeyler istemekten öteye geçmeyen pasif yakarılar olabilir mi? Bir şeyleri yapmak için bazı şartların gerçekleşmesini öne sürerek dua ediyor olabilir misiniz? Çevrenizdeki insanlar, yetersizlikler için hiç dua ediyor musunuz? Veya kendinden başkalarını düşünmekle kalmayıp harekete geçen bir insan olarak, bir İyilik Devrimi mi başlatıyorsunuz hayatınızda?
Kitap çok sevdiğim bir sözü de bana kazandırmış olarak sona eriyor: "Oldum diyen, solmuştur."
Kitabı bitirdiğim sırada 2. baskısını yapmıştı. İlk baskıda oldukça fazla yazım/edisyon hataları vardı, düzeltilmiş olduklarını düşünüyorum.
Tesadüfen denk geldiğim ve okuduğum yerleri tekrar okuya okuya 1 ayda bitirebildiğim ancak yine de rafa kaldırmadığım, incecik bir kitap. İsminin de biraz yarattığı bir önerme ile, tasavvuf ile İslam'ı çok doğru ölçülerle bir araya getirmiş, asla haddini aşmıyor. Bir kişisel gelişim kitabı kesinlikle değil. Bir kibir içermiyor, size herşeyden emin olarak reçeteler vermiyor. Kendi öyküsünü yüceltmiyor. Size bir hedef (kendisini örnek) göstererek haddini aşmıyor, o hedefler zaten mevcut, Kur'an; ve ona eşlik eden Tasavvuf.
Haddi aşmamak, hayatımızın her alanı için o kadar nadir bir şey ki günümüzde. Tasavvufu Yeni bir Din gibi sunmanın özellikle edebiyatta çok moda olduğu, iç huzurunu bulamayanların kişisel gelişim kitaplarından sonra başvurduğu ve tasavvufu yanlış yerlere çekmekten hiç imtina etmeyen bazı yazarların da bu zayıflıktan müthiş yararlandığı bir gerçek.
Bu kitapla ilgili okuduğum paragraflardan kime bahsetsem, onlarda da ististasız, aynı merak uyandı: evet, gerçekten böyle! Biz, neden böyle yapıyoruz?
Yazar da aynı sorularla başlıyor kitaba. Ve işe kendimizden başlamamızı söylerken, kendisi bir şey uydurmuyor: kâh ayetlerden referans veriyor, kâh tasavvufta nefs ile ilgili bilgileri aktarıyor. Özellikle insan nefsinin mertebeleri ve dönüşen nefsiyle insanın hayatta neler yapabildiğine dair metinler müthiş güzel. "Neredeyiz, neler yapabiliriz?"
Buna ister Hak Yolu denilsin, ister Elif Yolu, ister sırat-ül müstakim. Siz, acaba bir kişiyi, bir unvanı, bir nesneyi, ya da işiniz, kazancınız, bir kurum, bir makamı, hayatınızın amacı yapıyor olabilir misiniz? Bu varlıklara/konulara olduklarından daha fazla değer yüklüyor, herşeyden, tüm yoksunluklar, acılar, çaresizliklere rağmen üstün görüyor olabilir misiniz? Bu konuda Amerikalı bir öğretmen olan Nouman Ali Khan'ı da anmak gerek. Ali Khan, bir dersinde şöyle bir düşünce egzersizinden bahseder: "Sevdiğiniz bir şey hayatınızdan bir anda yok olursa ne yapacağınızı düşünün: siz de tamamen altüst olup yok oluyorsanız, o şeyle olan ilişkinizde bir terslik var demektir. Ve bu şey, sizin anne babanız, veya evladınız bile olabilir."
Ve bununla ilgili Kur'an'da geçen ayetler, bu soruların geldiği kaynaklar olarak asla atlanmamış.
Ettiğiniz dualar, sürekli kendiniz için bir şeyler istemekten öteye geçmeyen pasif yakarılar olabilir mi? Bir şeyleri yapmak için bazı şartların gerçekleşmesini öne sürerek dua ediyor olabilir misiniz? Çevrenizdeki insanlar, yetersizlikler için hiç dua ediyor musunuz? Veya kendinden başkalarını düşünmekle kalmayıp harekete geçen bir insan olarak, bir İyilik Devrimi mi başlatıyorsunuz hayatınızda?
Kitap çok sevdiğim bir sözü de bana kazandırmış olarak sona eriyor: "Oldum diyen, solmuştur."
Kitabı bitirdiğim sırada 2. baskısını yapmıştı. İlk baskıda oldukça fazla yazım/edisyon hataları vardı, düzeltilmiş olduklarını düşünüyorum.
Elif'ten Vav'a Velayet Yolu
Işık Elçi
Topkapı Basım Ltd. Şti.
155 sayfa
İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!