Farklı Siyerler Serisi - I: Peygamber'in ﷺ İzinde (Çocukluk ve Doğa; Çocuklarda Duygusal Zekâ-Kâinat İlişkisi)
İslam'ı salt bir teknik bilgiler silsilesi şeklinde zihinlerde ezbere biriktirmek değil hayatın içine dâhil edebilmek için, siyerin de muhteva ettiği mesajları içselleştirebilmek gerekir. Bu anlamda Tarık Ramazan'ın yazdığı ve Oxford University Press tarafından basılmış, Serdar Cihan Güleç'in güzel çevirisiyle dilimize kazandırılmış "Peygamberinﷺ İzinde" başlıklı kitap, sünneti-hadisleri-İslamı daha iyi anlamak hedefindeki herkes için sade ve amaç odaklı bir seçim olacaktır.
Eser Resulullah'ınﷺ biyografisindeki bazı yönleri ön plana çıkararak bu koşullar altında şahsiyetinden, kararlarından öğrenebileceklerimiz ve kendimize tatbik edebileceklerimize yönelik bir yaklaşım izlemiş. Bu anlamda klasik bir biyografik akış sunan siyerlerden ayrılıyor. Örneğin kitaptan bazı başlıklar şu şekilde: "Şahsiyeti ve Manevi Arayışı, Mesaj ve Güçlükler, Direniş, Tevâzu ve Sürgün; Öğretiler ve Yenilgi..." Bu tür başlıkları herhangi bir teknik siyer kitabında göremezsiniz.
Kitaptan sadece Çocukluk ve Doğa konusunu ele alan kısa bir bölüme odaklanalım.
Resulullah'ınﷺ sütannesiyle çölde geçen çocukluk döneminin, o'un yaratılışa, evrenin unsurlarına bakışını temelden şekillendirdiği, ileride çok sık yararlanacağı öğretileri kısa-özlü cümlelerle aktarma becerisini (cevami'ül kelim) geliştirmeye imkân bulmasına kaynaklık ettiği anlaşılmaktadır.
Bir çocuk olarak doğayla kurduğu münasebet, her çocuk gibi oldukça derin olsa gerektir. Bu, yeşilliğin, ağaçların ve çiçeklerin yani gönül okşayan pastel doğa manzaralarının yoksun olduğu çöl göz önüne alındığında daha da farklı bir deneyimdir. Çöldeki uzamın sonsuzluğunda zamanın döngüsel akışına yönelik en güzel tarifleri, yıllarca Arabistan'da yaşamış Avusturyalı bir muhabir olan Leopold Weiss'ın, İslam'ı kabulünün ardından yazdığı Mekke'ye Giden Yol hâtıratında en derinlikli şekilde okumak mümkündür. Nefûd Çölü'nde, mataralarından yere damlayan birkaç damla su ile kuru ve ölü görünen bir çöl bitkisinin bir anda canlanışına, dallarını açıp gerinmesine tanık olur. Bu, onun tabiriyle, "bütün görkemiyle hayat"tır, "nadirliğin her daim şaşırtan görkemi"dir. Çöl gecelerinde zihninde hayata yönelik olarak beliren tüm soruları, büyük ihtimalle Resulullah ﷺ da bir çocuk kalbiyle, merakıyla hissetmişti.
Bu hassasiyeti, "yeryüzünü, gökleri ve bu devinimleri gözleyenler için apaçık işaretler" ayetlerinin nüzulunda ortaya çıkar.
Tarih boyunca insanların eğitiminde vazgeçilmez bir unsur olması gereken, çocukluk çağında doğayla yakınlık ve yoğun ilişki, gözlemler ve üzerinde tefekkür edilmesinin önemi buradan anlaşılmaktadır. Doğa, ilk rehberdir ve imanın en yakın dostudur.
"Bugün şehir ve kasabalarda doğadan kopuk olarak yaşayan bizler, bu mesajın anlamını, gerekliliklerinin sırasını tehlikeli bir biçimde tersyüz edecek ve dini şekiller ve teknikler hakkında bilgi edinmenin bunların anlamını ve amaçlarını kavramak için yeterli olduğuna inanacak kadar yitirmiş görünüyoruz. Bu yanılgının ciddi sonuçları vardır, zira dinsel öğretinin, aslında özünde olması gereken manevî içeriğinin boşaltılmasına yol açar."
Bir psikiyatri uzmanı ve yazar olan Mustafa Ulusoy, tam olarak aynı konuya "Kâinatın Çocuğun İçine Yerleşmesinde İki Sorun" başlıklı yazısında değinmektedir. Duygusal Zekâ gelişimiyle çocuğun nesnelerle, kâinatla ilişki kurma biçimi arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. EQ gelişimi, nesnelerle sağlam, tutarlı, derin ve anlamlı bir bağlantı kurmakla mümkün olur. Çocuklar ve yetişkinler artık nesnelerle bir anlık, hızlı, duygusuz bir ilişki kurmaktadır. Zamanımızda nesnelerle, kâinatla ilişkisizlik sorunu vardır. Bu ilişkisizlik, çocukların dikkat ve algılama yeteneklerini köreltmekte, dikkati dağınık, hiperaktif bireylerin gelişmesine yol açmaktadır. Çocuklar oyuncak bolluğunda onlarla hiç de derin ve uzun süreli olmayan, belli bir bağlılık imkânı tanımayan, beş duyusunu kullanma fırsatı vermeyen ilişkiler kurmaktadır. Bu ilişki, bir odaya eşya yığarak kurulamaz. Kâinatla kurulacak duygusal bağ, Yaratıcı'dan bağımsız olarak kurulursa herşey ona karmaşık, kocaman, incitici gelecektir.
Örneğin, bir çiçeği seyreden bir çocuğu düşünelim. Çiçeğin güzel yaratılan özelliği sadece rengi olarak tanımlanamaz. Kokusu, yumuşaklığı, gövdesi, tomurcukları da güzel yaratılmıştır. Sadece rengine odaklanmak, onu sadece bir seyir nesnesi haline getirmek, çiçeği eksik algılamaktır. Çocuk, çiçekle duyularımızla fakat Yaratıcı'sından bağımsız bir ilişki kurarsa, çiçek sadece çiçek olarak kalır. Çiçek, donatıldığı tüm özelliklerle Yaratıcı'nın insana bir hediyesi olarak algılanırsa daha farklı bir anlam kazanır. Aynı şey yağmur, bulutlar, şimşekler, meyveler, sonbahar ve kış gibi kavramlarda da deneyimlenecektir. Çocuğun geniş ve engelsiz algılama potansiyeli karşısında, tüm bu kavramlarla "sadece kavram olarak" ilişki kurması halinde bunların onda korkuya, güvensizliğe, kaybolmuşluğa yol açacağı aşikârdır. Ancak bir Yaratıcı'nın kontrolü ve izlemesi altındaki doğal döngü, yağmurla yeşerme, kışla solup baharda dirilme gibi kavramlarla daha sağlam ve kendini güvende hissedeceği duygusal bir ilişki kurmak mümkündür. Kısaca, çocuğun içine kâinatın yerleşmeden Yaratıcı'nın yerleşmesi zor olduğu gibi, Yaratıcı'sız kâinatın çocuğun içine yerleşmesi de sorunludur.
Resulullah'ınﷺ çocukluğu, işte tam da bu noktada bize rehberlik etmekte, ilham vermektedir.
Kaynaklar
- Tarık Ramazan, çev. Serdar Cihan Güleç, "Peygamberin İzinde: Hz. Muhammed'in ﷺ Hayatından Dersler", s. 29-34, Oxford University Press 2007 / Zeplin Kitap 2019, Istanbul.
- Muhammed Esed (Leopold Weiss), Mekke'ye Giden Yol, çev. Ayşe Morgül Gündoğdu, İnsan Yayınları, 28. baskı, Haziran 2021, İstanbul.
- Mustafa Ulusoy, "Yakınlık", Kapı Yayınları, İstanbul, 3. basım, 2015. s. 146-152.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!