Kasım sonu The Mount bölgesinde yaptığım bir gezintiden...
Wey Nehri'nden yukarı yürüyüp St Catherine'e dek tırmanmayı hedeflemiştim. Güneşli fakat rüzgârlı bir ikindi vaktiydi. Evimin penceresinden karşıdaki cennet gibi yemyeşil tepeyi görüyor, 'bir gün oraya mutlaka çıkacağım!' diyerek günlerimi geçiriyordum.
Bulutların göğü resmettiği sabah vakti mahalle pazarında, 'Bu sebze de ne ola ki?' gibi düşüncelerle, yapraklı meyveleri topraklı sebzeleri yüklenip, kartpostal dükkânlarında kaybettiğim kendimi tekrar bulmaya çalıştıktan sonra, evden şarj edilmiş kamerayı alıp yola çıktım.
Bu bölge evlerinin fiyatlarıyla ünlü. Aslında neredeyse hepsi 2 katlı evler. Kar yağdığında buradan araba inip çıkmasına ihtimal vermek güç. Epey tırmandım ancak yarı yoldan başka bir yola girdim, beyin fırtınası gibi bir yürüyüştü, hiçbirinin sonunun nereye çıktığını bilmediğim bir sürü patika... Bahçeler, çitler, duvarlar, kapılar... Hangisini seçsen seni başka bir yere taşıyor, birini seçsen aklın diğerinde kalıyor.
Sol tarafta arada bir yerde mezarlık da sizi karşılıyor, yeşil, huzurlu. Burada Alice's Adventures in Wonderland kitabının yazarı Charles Ludtwige Dodgson (Lewis Caroll) da yatıyor.
Buradaki evler sanki yazlık ev gibi bahçeli, garajli, teraslı. Evlere hep dar basamaklardan çıkılıyor. Kentin daha sakin bir bölgesi burası. High Street'ten bu bölge nasıl dimdik bir yokuş gibi gözüküyorsa, buradan da kent dümdüz bir tepsi gibi karşınızda.
Kasım sonunda bile bol bol çiçek açan küpe çiçeği ağaçları arasından yol değiştire değiştire, sonunda bildiğim bir meydana indim. Hiçbir köşesini bilmediğiniz bir semtte, ne kadar yürüdüğünüzü de fark etmiyorsunuz.
Aslında farklı bir yere taşınmak ve orayı keşfetmek, yeni bir dil öğrenmek kadar beyne taze hava estiriyor. Alışılmış düzenden, artık gözü kapalı görülebilen yollardan sıfır noktasına dönüş yapıyorsunuz, market nerede bakliyat nereden alınıyor hangi cadde nereye çıkıyor tek tek zihninize yazmak için yeni sayfalar çevirmeniz gerekiyor.
Bir Kasım ikindisi böyle geçti, Oksijenden çarpılmış bir şekilde ve güneşin batmasına eşlik ederek sıcak evime döndüm.
Wey Nehri'nden yukarı yürüyüp St Catherine'e dek tırmanmayı hedeflemiştim. Güneşli fakat rüzgârlı bir ikindi vaktiydi. Evimin penceresinden karşıdaki cennet gibi yemyeşil tepeyi görüyor, 'bir gün oraya mutlaka çıkacağım!' diyerek günlerimi geçiriyordum.
Bulutların göğü resmettiği sabah vakti mahalle pazarında, 'Bu sebze de ne ola ki?' gibi düşüncelerle, yapraklı meyveleri topraklı sebzeleri yüklenip, kartpostal dükkânlarında kaybettiğim kendimi tekrar bulmaya çalıştıktan sonra, evden şarj edilmiş kamerayı alıp yola çıktım.
Bu bölge evlerinin fiyatlarıyla ünlü. Aslında neredeyse hepsi 2 katlı evler. Kar yağdığında buradan araba inip çıkmasına ihtimal vermek güç. Epey tırmandım ancak yarı yoldan başka bir yola girdim, beyin fırtınası gibi bir yürüyüştü, hiçbirinin sonunun nereye çıktığını bilmediğim bir sürü patika... Bahçeler, çitler, duvarlar, kapılar... Hangisini seçsen seni başka bir yere taşıyor, birini seçsen aklın diğerinde kalıyor.
Sol tarafta arada bir yerde mezarlık da sizi karşılıyor, yeşil, huzurlu. Burada Alice's Adventures in Wonderland kitabının yazarı Charles Ludtwige Dodgson (Lewis Caroll) da yatıyor.
Buradaki evler sanki yazlık ev gibi bahçeli, garajli, teraslı. Evlere hep dar basamaklardan çıkılıyor. Kentin daha sakin bir bölgesi burası. High Street'ten bu bölge nasıl dimdik bir yokuş gibi gözüküyorsa, buradan da kent dümdüz bir tepsi gibi karşınızda.
Kasım sonunda bile bol bol çiçek açan küpe çiçeği ağaçları arasından yol değiştire değiştire, sonunda bildiğim bir meydana indim. Hiçbir köşesini bilmediğiniz bir semtte, ne kadar yürüdüğünüzü de fark etmiyorsunuz.
Aslında farklı bir yere taşınmak ve orayı keşfetmek, yeni bir dil öğrenmek kadar beyne taze hava estiriyor. Alışılmış düzenden, artık gözü kapalı görülebilen yollardan sıfır noktasına dönüş yapıyorsunuz, market nerede bakliyat nereden alınıyor hangi cadde nereye çıkıyor tek tek zihninize yazmak için yeni sayfalar çevirmeniz gerekiyor.
Bir Kasım ikindisi böyle geçti, Oksijenden çarpılmış bir şekilde ve güneşin batmasına eşlik ederek sıcak evime döndüm.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!