Ana içeriğe atla

Başkalarının Hatalarına Bakmak: Bir Tefekkür ve Bir Yöntem


İhtiyaç sahibi olmak, evsizlikten kimsesizliğe, hastalıklardan kendi eşinin çocuğun hastalıklarına, engelliliğe, göz ardı edilmişliğe kadar uzanan geniş bir kavram. Bu durum, en baştan oluşmuş koşulları da içerebilir, sonradan oluşan koşulları da. İhtiyaç sahiplerine yönelik akış açısı, iyi niyetin geçmiş bir tecrübede suistimal edilmesi sonucu bir önyargıyı içerebiliyor sıklıkla. Ancak ihtiyaç sahibinin hikâyesinin gerçekliği, destek olmak için ilk yeterli sebep olmalı. İkinci yeter sebep, çabalıyor olması veya çabalamasına durumu izin vermiyorsa bunun doğrulanması. Ancak, o kişinin "geçmiş hataları" hiçbir zaman bu sebepler listesinde yer alacak bir şey değil. Çünkü 2. sebep ile, zaten bu maddenin üzerini çizmiş durumdasınız.


İki yılı aşkın süredir kendi dost çevremizde bir araya gelerek yaptığımız ihtiyaçlı ailelere, çocuklara yardımlar ile ilgili arasıra karşılaştığım bir soru/konu üzerinde biraz düşünelim istiyorum. Onlar da öyle hata yapmasaymış, şeklinde karşılaştığım bir düşünce.

"Kendini bu duruma düşürmeseymiş", bakış açısı, yarın ne olunacağının bilinmediği, şartların müthiş bir hızla dönüşerek bu sözü sarf edeni de içine alabileceği büyük bir duvar olarak düşünülmeli. Duvar, hâl-vakit ve sağlık iyiyken, çevrede eş dost aile akraba arkadaşlar varken yanıbaşınızda sizi hep takip edecek bir duvar. Üzerinize yıkılması an meselesi. Yıkılırsa ne yapacaksınız?

Aniden annenizi kaybedebilirsiniz, babanıza felç gelebilir, evinizi su basabilir, arabanız çalınabilir, eşiniz işsiz kalabilir, çocuğunuzda bir hastalık ortaya çıkabilir, kolunuzu kırabilirsiniz, isim benzerliğiyle iftiraya uğrayabilirsiniz, bunların hepsi 1 hafta içinde olabilir. Bunların sonuçlarıyla yıllarca uğraşabilirsiniz.

Bu yazıda, elde olmayan koşullara değil ancak, elde olmuş olan ve ancak bilerek bilmeyerek yapılan hatalar sonucu geldiğiniz noktaya karşıdan bakanların düşüncelerine cevap vermek istiyorum. Zengin olmayan insanların sevmeye ve evlenmeye hakkı vardır. Sevip evlenmeyerek delirmelerini, başka bekârların âhını alarak yaşayıp gitmelerini, severken sevmediğiyle evlenerek başkasını mutsuz etmelerini öneremez kimse. Sevmiş ve evlenmiş insanların çocuk sahibi olmaya hakkı vardır. Evlendin, çocuk yapamazsın, çocuksuz yaşa bir süre, diye öneremez kimse. "Madem durumu yok, niye evlenmiş, niye çocuk yapmış, bu duruma düşmeseymiş" eleştirisini kabul etmiyorum. Ve bu eleştiriyi çok ama çok duyuyorum. Kınanan bu kadınlar veya erkekler, alnının teriyle ekmeğini kazanmaya çalışıyor olabilir. Ancak holdinglerde değil daha dar gelirli insanlara yönelik işler olabilir bunlar. CVsinde yurtdışı tecrübesi, yüksek bir TOEFL dil puanı, mühim kurumlardan yüksek referanslar, ilk-orta öğretim satırında Kolej yazmayabilir bu insanların. Çalıştığı ile ancak geçiniyor olabilir. Köyünde imece usulü herkesle paylaşırken, şehirde yüzüne bakmayan insanların ortasında kalmış olabilir. Bu insanlara, şehre gelmeseydiniz, diye de öneremez kimse. Ekmek eğer dürüstçe kazanılmak isteniyorsa, her yerde aranır.

Evlenmiş ayrılmış, çocuğuyla kimsesiz kalmış kadın veya erkekler için de benzer eleştiriler kabul edilebilir değildir. Bir insan eşine inanmış güvenmiş olabilir, bu bir hataysa bile, helâl bir hatadır. Sorunlu evliliğini sürdürüp başkalarının eşine göz dikmek, onların yuvasını yıkmak yerine dürüstçe evliliğini bitirmiş olması, kendine ve eski eşine başkalarıyla evlenme yolunu açmış olması, bir eleştiri sebebi yapılamaz. Eşi vefat edebilir, iflas edebilir, kendisi zulme uğrayabilir. Ve tekrar evlenmesi de en doğal hakkıdır.

Bu demek değildir ki tüm bu insanlar işe alınmaya layık değildirler, bu demek değildir ki kazandıkları yetmiyorsa hâkir görülmeyi, el uzatılmamayı hak ederler. Bu insanlara geçim fırsatları sağlanması bizzat İslâm'ın bir emridir. Eğer sağlık veya çocuklarının durumu elvermiyorsa "bunları da kim ne yaparsa yapsın, bize mi kaldı," diyerek sırt dönerken, yanıbaşınızdaki o büyük duvarı unutmuş olmanız muhtemeldir. O insanların zaten kendi kendilerini yiyip bitirmediklerini, sürekli bir çıkış yolu aramadıklarını bilemezsiniz, ve bu kendinizden ve hayattan emin hâlinizle, o yüksek duvarın tepesine bir çakıl taşı bırakıyor olabilirsiniz.


Bu noktada bir yöntem önermek istiyorum.
Ben, şu an olduğum kişi değil de, bir dar gelirli mahallede yaşayan bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiş olsaydım, yine bu konuma gelebilir miydim? Çalıştığım kurumlarda çalışabilir miydim? Yaşadığım sıkıntılardan sonra yine maddî manevî olarak ayakta kalmam mümkün olur muydu? Bu soruyu kendimize soralım.

Dr. B.T. ve hanımı G.T.'nin kızı, doktoralı makina mühendisi S.T. olarak değil, şu mahallede mevsimlik işçi olarak çalışan B.T. ve hanımı G.T.'nin kızı S.T. olsaydım, insanlara el uzatacak seviyede değil de, el uzatılsa belki daha çok şeyler yapabilecek bir noktada olsaydım? Belki okula gidebilecek, dil kursuna gidebilecek, meslek edinecek, daha iyi yerlerde bir işe girebilecek? Ailesine bakabilecek, belki hastasını tedavi ettirebilecek? Sizdeki basit bir düşünce yöntemi başkaları için ne kadar hayatî noktalara ulaşıyor, değil mi?


Hayatta size sağlanan koşullar, içinde mutlaka kendi emeğiniz ve yetenekleriniz olmakla beraber, Allah'ın lütufları veya izin verdiği, önünüze çıkarttığı fırsatlardır. Sağlığınız müsait olmasa, belki o okula gidemeseniz, müthiş yabancı dil öğrenemeseniz, anne babanız eşiniz şimdiki kişiler olmasa belki elde edemeyeceğiniz nimetlerdir. Elbette ki çalışacak, çabalayacaksınız, çobanlık yaparken iyi okullar kazanan gençler var, sıfırdan başlayarak yükselen kendi işinin yöneticisi olan kişiler var, meslek edinmeye çalışan insanlar var. Çalışamasa da evden eliyle üreten kadınlarımız var. Durumu olmasa da öksüz/yetim çocuklarını okutmak isteyen anne veya babalar var. Onlar varsa, el uzatmak isteyen kişiler, gruplar, platformlar da var. Her biri, her kişinin geçmiş hatalarını yargılasaydı, hâlimiz nice olurdu.

Dolayısıyla, hayat yolunda tıkanıp kalmış kişilere yüksek konumumuzdan hüküm vermek bizim harcımız değildir. 1, gerçekliğini, 2, çabalayıp çabalamadığını öğrenmeniz yeterlidir. Çabalayarak bu döngüden kurtulamayan kişi bizzat siz olabilirdiniz. Ve sizin için, "bu hatayı yapmasaymış", denilerek sırt çevrilse, ne hissederdiniz?

Biz koşullarını bildiğimiz ama elinden gelse de yetiremeyenleri veya elinden gelemeyenleri yargılamadığımız kişilere el uzatan insanlar olarak yolumuza devam edeceğiz. Bu yolda birlikte yer almak için sizleri de bekliyoruz.


1. ve 2. görselin hakları Ankara Yardım Faaliyetleri instagram hesabına aittir. 
3. görselin hakları Çorbada Tuzun Olsun instagram hesabına aittir.
4. görselin hakları Darüşşafaka Cemiyeti instagram hesabına aittir.


Nasıl el uzatabilirsiniz, bu ihtiyaç sahiplerine kimler nasıl el uzatıyor, işte birkaç ipucu:

< 1. Yazı: Nereden Başladık?
< 2. Yazı: Çocuklar için dernekler, vakıflar
< 3. Yazı: Çocuklar için bireysel yardım grupları ve aracılar

< 4. Yazı: Yeni platformlar ve projeler



Bu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze