Ana içeriğe atla

İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali

Kuyucaklı Yusuf nasıl anlattığı dönemin bir karakteriyse, İçimizdeki Şeytan farklı bir dönemin romanı. Değişen bir dönemde, içindeki insanları çepeçevre sarmalayan değişimlerin kitabı.

Üç romanını aynı ciltte toplayan YKY baskısından okuyorsanız, İçimizdeki Şeytan henüz anıları taze olan Kuyucaklı Yusuf ile birlikte yer ediniyor dimağınızda.


Daha 50 sayfa önce Kuyucaklı Yusuf gibi fikirlerini, duygularını ifade etmeyi bilmeyen, bunları dile getirmenin ayıp, getiremeyip silâha sarılmanın anlaşılır sayıldığı bir dönemde uzun suskunluklara sahip bir karakteri okumuşken, 50 sayfa sonra İçimizdeki Şeytan'da kişilerin içlerindeki düşüncelerin ses verişine tanık olmaya başlamamızla ülkenin, toplumun, insanın sorular sorarak düşünebildiği ve bunu dile getirdiği bir değişime tanık olacağınızı umuyorsunuz ilk sayfalarda.


Bu dönemin genç kadını okumuş, daha güçlü, ancak yine de çevre baskısı altında zorlanan bir kadındır. Bu dönemin erkeği ise ilgisini pat diye ifade edebilen, aşkı karşısında kendisini güçsüz kabul edebilen bir erkektir. Bununla birlikte ne Ömer'de sağlam temelli bir sevgi, ne Bedri'de (arkadaşının eşim diye tanıttığı kadına karşı) saf bir bakış açısı görürüz. Macide, romanın belki en özenilerek yaratılmış kişisi de, resmin bütününe baktığınızda, razı olmaması gerektiğine inandığınız şeyleri kabullenir.

Konaklardan kiralık odalara, tüm komşuların hayatın içinde olduğu mahallelerden üniversitelilerin doluştuğu kahvelere geçilmesi haricinde, anlatıldığı dönemi çok yansıtmaz bu kitap. O dönemin önemli siyasi veya toplumsal birkaç olayından bahsetmeden - bunu bir bakkal çırağının mırıldandığı türküyle bile yapmak olasıdır-, altı üstü birkaç gençten dem vurarak o dönemi okuyucunun belleğinde oluşturamazsınız.

Kişilerin kuruluşu sadece yazarın ya da Ömer'in bakış açısıyla yapıldığı için yetersizdir. Delikanlının çevresindeki kişiler nedensizce olumsuz olarak yansıtılırlar, sanki ezberden konulmuşlardır romana. Bu gençler neyi nasıl savunur, onlara ykaıştırılan bu karanlık, sisli, itici atmosferlerin sebebi nedir? Düşlerini, savaşımlarını, gözyaşlarını bilmeyiz.

Bir yazarın romandaki kişileri zayıf kurmasına rağmen, zayıflık başlı başına çok iyi alımlanır okuyucu tarafından; en çok ana karakterlerde belli olur bu: Ömer'in gel-gitleri, Macide'nin kabullenişleri, Bedri'nin kararsızlıkları... Bazen mantıksız, bazen çelişkilidir.

Romanın başlığı olan "içimizdeki şeytan"a, anlatı içerisinde sığ bir şekilde değinilir, esas delikanlının zayıflıklarının her seferinde başvurulan bir sebebi, bahanesi gibi gösterilir. Oysa bu kavram çok daha karmaşık ve derin işlenmeye uygun bir konudur, tek yönden bakılarak tekrar edilmesi okuyucu için pek tatmin edici değildir. Kararlarımız, kararsızlıklarımız ve bunların sonuçları sadece içimizde varolduğunu kabul ettiğimiz ayrı bir yaratığa yüklenip bırakılamaz. Dostoyevski, Proust gibi insan benliğinin içine dalan yazarların ardından bu perspektif biraz çocuk oyuncağı gibi kalır.


Sabahattin Ali, Bütün Romanları
Eleştirel Basım, YKY/Delta Yay. 3. baskı, 
Mart 2010.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze...