Ana içeriğe atla

Noktadaki Nokta Üzerinde Kuşlar Gibi Hafif

Hayatımızın pekçok günü gibi güneşli, mavi ve bulutlu bir gökyüzü vardı dün; ne güneş bizi hayal kırıklığına uğratıp geç kalmıştı, ne bulutlar bizi yarı yolda bırakıp gölgelerini esirgiyorlardı.
O hâlde o günün yazılmaya değer yanı neydi?

O gün, SEM eğitimine gidiyordum. Cümleyi tekrar yazayım: Ve o gün, evrenin bir köşesindeki bir galakside, minicik bir noktada maviş maviş ışıldayan dünya üzerindeki kıtalar, ülkeler arasında, jeopolitik konumuyla biricik bir ülkenin gözbebeği bir şehrinin bir semtinde, 20 dakika yol aşıp SEM eğitimine gidiyordum.

Yol boyunca, nasıl daha lâyıkıyla şükür edebilirim, diye düşündüm, aslında bir aydır sürekli bunu düşünüyordum. Herşeyi birkaç günde kanıksayıp en büyük sevincini bile normalleştiren insanın nankörlüğe temayülünü bilerek.

Bilgi yoluna ilerlemek, bilgiyi aramak, hayat boyu öğrenmek, ne güzel şeydi! (Belki de bu yazının başına, Bu bir şükür yazıdır. diye yazmalıydım.) Hepimiz aynı veya benzer şeyler yaşasak da, şükrümüz bizi herkesten ayıran. Yaşadıklarımız değil... Şükrümüzü farklılaştırmak için var yaşadıklarımız, bunun için olacak yaşayacaklarımız. Bize özgü, kişiselleştirildikçe güzelleşen şükürlerimiz. (Ve bunun için sadece kötü şeylerin olmasını beklememek... En güzel, en ferah anda bu işe kalkışmak belki de.)

O gün göğün her ânı hafızalara kazınmaya yazgılıydı. Ve kuşlar hep kadrajdaydı. Uçmak gibi bir lütfun verildiği, ama dil lütfundan yoksun bırakılmış olan kuşlar: onlardan öğrenecek çok şey var. Nasıl bir kuş, ben şöyle uçtum, demiyorsa... bizleri hep yukardan gördüğü halde bunu asla dile getiremiyorsa... Biz niye diyelim? Bir kuş gibi, bir hoş sadâ bırakarak birlikte ve yalnız geçmek bu hayattan. 
Fotoğraflar © Serra Topal, 2018


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

  1. Senin de demek istediğin gibi önemli olan küçücük bile olsa, şükrettiğin şeylerin niteliksel içeriği ... Şükürlerinin hepsi niteliksel içerik olarak o kadar dolu dolu ki, taşınca da böyle güzel yazılar ortaya çıkıveriyor ❤️ Bu bağlamda seni tanımış olmaya şükrediyorum ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat hep bizi buluşturdu... Bu kadar mı kalkp kalbe zihin zihine olunur? <3

      Sil
  2. Hayat bize her anıyla yaşamaya değer olduğunu gösterdiği için Şükür!
    ve bir de yolumuzu denk getirip bizi karşılaştırdığı için�� @obezsirin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen nasıl da sessizce gelmiş buraya bir ışık bırakıp gitmişsin öyle? :)

      Sil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze