Ana içeriğe atla

Fikrî Mülkiyet ve Yeni Bir Güvenli İntihal Ortamı Olarak Instagram

Bu blogu yıllar önce açmadan önce en fazla düşündüğüm konu, ilk yazımın da konusu olarak ortaya çıkmıştı. Blogun ilk etiketi, "itirazım VAR" olmuştu. Bir günde yüzbinlerce fotoğraf, görsel yağmuruna tutuluyorken, biz niye buna katkıda bulunalım? 

Herkes bir şeyler yazarken, biz niye yazalım? Twitter ile bu soru hız kazandı, instagram ile fotoğrafın varoluş amacı daha da değişikliğe uğradı.

10. yılına yaklaşan blog yazılarına inatla devam ederken, pekçok blogger arkadaşımın, blog sayfalarının 2-3 yıl öncesinde kaldığını üzüntüyle farkettim, çünkü artık ig'da bir-birkaç görsel altına bir şeyler yazarak bir günde yüzlerce kişiye ulaşırsınız. Yazı da, görseller gibi,biçim değiştirdi. Ancak o bir blog formatı değil. Evet, daha "viral". Hit veya izleme sayısı daha yüksek. Peki özümsenme miktarı nasıl?

Ne kadar hızla birilerine ulaşırsanız, kurduğunuz bağın da o kadar hızla yok olabileceğini aşikâr. Kısa sürede kurulan ilişki, kitaplarla bile, son derece yüzeyseldir. Bir yazarı, ressamı, fotoğrafçıyı bile ancak yıllarca izleyerek onun hakkında hakkaniyetle bir iki söz edebilme konumuna erişirsiniz. Blog bana göre hâlâ en güzel amatör yazma ve en sahici özümsenme alanı. Belli bir süre okunma talep ediyor, hem her bir yazıyı, hem de yazanın yıllarını. Tüketimden ziyade birikime dayalı. Bu yüzden en güzel dostluklar hep bloggerlar arasında kuruldu yıllar önce, ve hâlâ devam ediyorlar. Okuyucular da iki parmakla sizinle beraber herkesi akıtanlar değil, genellikle bilgisayar başında okuyan, yazdığınızda ona e-posta giden kişiler veya diğer bloggerlar, yani emek verenler, biriktirenler.

Herşey bir yana, çoğu öyküyü, yazıyı ve neredeyse hiçbir fotoğrafı internete koyamazken, yeni bir durumla karşılaşıyorum. Blog yazılarımdan ve ig yorumlarımdan fikir, tanım aşırmaları. Bu aralar blogda özellikle bazı itiraz ve tefekkür yazıları yazıyorum. İnsan kendi yazdıklarını, savunduklarını tanır mı, tanır, ben de görünce birebir tanıyorum. Birisiyle aynı fikirde olmak çok olağandır, benzer şeyleri tekrar etmek de, ama fikirlerini, savlarını, öneri ve tâbirlerini böyle belirgin şekilde kendinize mâl ederek ig'da sunamazsınız. Bunun bir kısıtlaması, yaptırımı vardır. O yüzden bu, bir uyarı ve farkındalık yazısıdır. İntihâlin tek yaptırımı da, ifşâdır.

*Güncelleme: Bu konuyla ilgili herşeyi Allah'a ve onun herşeyi bilmesine teslim ettim. Blogum hiçbir zaman böyle şeylerle gölgelenmeyecek ve güzel şeyleri söylemeye ve yazmaya devam edeceğim.


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze