Kitaplar nasıl ve ne kadar tehlikeli olabilir?
İçerdiği konuların tehlikesi yazanla mı okuyanla mı ilgilidir?
«Tehlike» denilen şey nedir?
Bu kitapta, tehlikeli olma yargısı size bırakılmış bir kitabın, insan eliyle ne kadar tehlikeli hale gelebileceği gösterilmiştir sizlere. Gerçek şu ki, tehlikeli olanlar kitaplar değil, zihinlerdir; kendi içlerinde birer korku imparatorluğu hüküm süren ve aynı şeyin dışavurumunu çevresindeki dünyada gerçekleştirmek isteyen.
Ve «tehlike», insanların, toplumların erdemlerini, prensip ve kurallarını, yani belki de sizin veya bir erkin kurallarını yıkma endişesiyse, bunu bir kitapla değil bir söz, kişi, mucize ya da felaket uydurması, dedikodu ile de meydana getirmek mümkündür.
Yasaklanan her şeyde olduğu gibi, tehlikeli bulunan kitaplar da zehirli bir merak uuandırır. Zehirli, çünkü bir gencin, gençkızın yeni edindiği bir kitap ya da günlüğü ele alışınfaki saf, sevinçli meraktan söz edemeyiz burada. Bir kitabı tehlikeli hale getirmenin bir yolu da, onu yasaklamak, saklamaya çalışmaktır.
Kütüphanecilik ve kitap yayıncılığının kitapları ve bilgiyi ona erişemeyenlere ulaştırma kutsal görevinin yanında, gereksiz, yanlış bilgiler içeren kitaplara da bir aracı ya da kaynak olmasının sorgulanması gerekir. Erişimin kısıtlı, paralı, üyelik şartlı olması gibi koşulların, romandaki zamanda yeralan herkese kapalılık, kütüphaneciye danışarak izinle bazılarına erişim hakkı durumundan çok da uzak olduğunu söyleyemeyiz. Gerçekte, ikincisi, ilkinin atasıdır. Çok-satar kitapların bir kısmının elle tutulur hiçbir şey içermediği halde binlerce basılarak raflarda ve kitap gazetelerinde yer bulmasıyla, doğru dürüst eserlerin yayımcı bulamaması, öte yanda herkes merak ettiği için çalınan, kaçırılan ve ölümlere neden olan kitabın çok şaşırtıcı bir konusunun olması, güzel bir zıtlığı çağrıştırdı bana.
Bunca deliliğe sebep olan kitaplık, manastır ve rahipleri bekleyen son, bana göre en adil, en doğru sondu. Kitaplar, asırlar boyu gizlenmenin, kilit altına vurulmanın, bir-iki kişinin tekeline alınmanın karşılığını bu şekilde aldılar, daha doğrusu, bunları yapanlar yaptıklarının karşılığını bu şekilde verdiler, diyelim.
Kitabın sonunda Eco'nun, «Sonrası» başlıklı, okuma konusunda duraksadığım, kitabın yayımlanışından yıllar sonra kaleme aldığı bir bölüm yer alıyor. Sanat eserlerine dair açıklamaları, yol göstericileri oldum olası sevmem, neyse ki bu bir açıklama değil, açıklamanın reddi olarak karşıma çıkıyor. Şu cümlesi son derece önemli:
«Bir yazar kendi yapıtı üzerine yorum yapmamalıdır, yoksa bir roman yazmamış olur, çünkü roman yorumlar üreten bir makinedir.»
Romanın ismine dair algıları okuyucuya bırakıyor -neyse ki. Bu ne bir anı, ne polisiye ne de bir kutsal yaşam övgüsü. Adların anıştırdıklarının farkında olarak, ne Gül, ne Ad; fakat Gülün Adı.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!