
Anna Karenina, sanıldığı gibi tek bir kadının, histerik, karanlık, fırtınalı, oradan oraya savrulan yani hem fırtınanın kendisi hem de onun kurbanı olan bir kadının hayatını anlatan bir roman değildir ve hiç olmayacaktır. Her ne kadar kitabın ismi ve sinema uyarlamaları, genellikle bu yönleri vurguluyorlar gibi görünse de. Bunu öğrenmek şaşırtıcıdır, ama gerçek bu.
Yani maalesef (!), Anna Karenina, sinema endüstrisinin ilgisini pek çeken yasak ilişkiler, aşkların doğuşu, heyecanları, hezeyanları ve tükenişlerinden ibaret değil.

Roman devamında iki ana karakter üzerinden ilerler, Anna Arkadyevna Karenina ve Konstantin Dmitriyeviç Levin. Sadece bu iki insanın kafasının ve kalbinin içine girersiniz, onların tutku ve öfkelerine kapılırsınız.
Bu iki insan, birbirlerinden bağımsız gözüken uzak akrabalardır, oysa seçimleri ve yaşadıkları ile birbirlerinin kaderini doğrudan etkiler.

Romanı birbirinin içine geçmiş seviler düğümü olarak görmek büyük bir hata olur, bu bir kişilikler ve seçimler çarpışmasıdır.
Duygusal bir kadın, çocuğuna bağlı bir anne olarak sadece Anna Karenina'yı anlatmak mümkün olabilir miydi? Belki. O zaman bu roman günümüze dek kalamazdı sanırım. Dünyada pekçok kadının yaşadıkları ve hissettikleridir bunlar çünkü. Öyleyse kalıcılık ve çarpıcılık, konuların ilginçliğinden meydana gelmez.
Ergin Altay'ın artık Rus klasiklerinin vazgeçilmez bir parçası olan muhteşem çevirisinden ilk 300 küsur sayfasını okuyorken, notlarım üzerine düşündüklerimi yitirmemek için yazdığım ilk yazıdır bu. Devamı mutlaka gelecek.
dahası da var:
Anna Karenina Üzerine II >>
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!