I
Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.
O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.
Ne peki
Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
İşini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakkenki
Dikkati ve tedirginliği mi.
Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki
- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen -
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda meyva gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer.
Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da cançekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.
Koylardan
Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
Ayırmasam kendimi
Diyorum ayırmasam
Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
Cepleri yüreği cepleri
Ayırmasam da ben
Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
O müthiş öğle sıcağında
Pencerenin önünde örgü ören birinin
- Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
Görülmediği gibi
Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.
II
Ve her şey hızla yetişti sonra
Sarı bir günün kahverengi yarınına.
Yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da
Gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki
Ağaç da çürümüş zaten
Kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu
Ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu
Çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi
-Gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-
Yoklamışlar orasından burasından
Kim bilir.
Ama sessizlikten başka ne bulmuşlar
Önemsiz bir iki anıdan başka
Ya insan kılığında ya da bir dekor taşkınlığında
Sorarım ne bulmuşlar
Çoktan yeni bir umuda dönüşmüştür onlar da
Anılar.
Oysa bambaşka şeyler olmalıydı ağaçta
Kazılmış, oyulmuş yerlerinde ağacın
Buruk mayhoş, daha çok da bir zehir tadındaki
Bir şeyler olmalıydı. Ve sanki
Yıllar var ki saklamışım orda ben
Saklamışım anlaşılan
Odasında yapayalnız doğuran bir kadının
Dışa vurmak istemediği
Ya da pek gereksinmediği
O iniltiyi andıran
Duyurulmayan her
..........
..........
Edip Cansever (Ben Ruhi Bey, Nasılım şiirinden)
Serinin son kitabı, bana göre herşeyin bir babanın ışığında şekillendiği ve bunun serinin son kitabının sonunda, ama serinin ilk kitabının ilk sayfalarında anlaşıldığı...
Bu kitap, eşinden ayrılma kararıyla iki çocuğuyla İngiltere'den yurda dönen bir kadının hayatında açılan yeni sayfalarla başlıyor. Bu iki çocukla birlikte, hayatın içine atılmak, çalışmaya başlamak, eski kocası ve kayınvalidesinin velâyet davasının gölgesinde bir duygu savaşı. Her okuduğum sayfadan sonra, bu dramın karşısında içim ezilerek kalktım kitabın başından. Çocuklarından dava sırasında kâh men edilen, kâh dava kazanılsa da bu kez yurtdışında okutulsun denilerek hayatından koparılan bir annedir okuduklarınız. Bu noktada, kitabın edebi yönü, derinliği, vesaire üzerinde bir kritik, analiz yapmanız olası değildir. Bu bir vicdan savaşıdır, bu kahredici olayları kendi kalbinizde hissedebilmektir; dava boyunca getirilen satın alınmış yalancı şahitler ve erkek tarafının müthiş zenginliğiyle çaresiz bırakılan hâkimlerin hem çocuklardan hem de kendi anne babasından üzülmesinler, etkilenmesinler, kinlenmesinler diye gizlendiği bir zulümdür.
Yeni bir evlilik ile farklı bir evde, yazarın bağrına katılan iki yeni oğlan çocuğu... Ve bu kez karmakarışık bir Türkiye, sağ-sol çatışmaları, kurulamayan, yıkılan hükümetler, siyasi ve toplumsal çaresizlikler... Yazar olgunluk çağına geldiği için daha bir bilinçle, ama bu kez de çocuklarının derdine düştüğü için bir noktaya kadar takip edilen ülkenin durumu... Yeniköy'de bir evin burnunun dibinde biten mafya, ülkenin aydınlarına, gazetecilerine günbegün düzenlenen suikastler ile yaralanan bir toplum... 1980 darbesi, olur olmaz içeri atılan insanlar, askerler... Bankerler ve yüksek faizler, kolay para ve getirdiği yalan düşler, ve bunun öz eleştirisi...
Okuduğum edebiyat klasiklerinin, edebiyata ismini kazımış yazarların yanında, diyebilirim ki: bu kitapları, Ayşe Kulin'in, bir annenin kitaplarını okumamak, bir kayıptır. Bilincinizin, vicdanınızın bir görevi gibi okumak gerekir bu kitapları. Bir Cumhuriyet çocuğuna, eşinden ayrılınca haksızlıklara uğratılmış bir kadına, çocuklarını özlemeye mecbur edilmiş bir anneye saygı ile okunması gereklidir. Bu kitapların yazım sebebi, hem bir yürekte birikenlerin açığa çıkmasına, hem de yazarın ilham kaynağı babasının kaybıyla gelen çok büyük bir kırılma noktasına bağlı olduğu açıktır. Yazarın şimdiye kadar yazdığı başka kitapları, bu farkındalıklar ve sizlerin de anılarınıza katılmış anılarla okumanız size yeni bir bakış sağlayacak.
Bir döneme bakış açınızın zenginleşeceği, çeşitleneceği kitaplar bunlar. Bu dönemlere ait eleştirdikleriniz, başkalarından pek haberdar olmayan yüksek hayat tarzları, pırıltılı okullar, akşamlar, balolar, evlilikler derken maneviyattan uzak gözüken toplumun belli bir kesimine dair düşüncelerinizin yere daha sağlam basacağı bir noktaya geleceksiniz. Eğer öyle bir çocukluk, gençlik ve çevre içinden geliyorsanız, farkındalığınızı artıracak, öz eleştirilerinizi yere daha sağlam bastıracak. Modern Türkiye'nin ilk yıllarıyla daha kendine dönük ve uçarı, fakat sonra hayatın kimseyi kimseden ayırmadan hazırladığı çetin sınavlarla şekillenen yıllar...
Hüzün: Dürbünümde Kırk Sene: 1964-1983
Ayşe Kulin
Everest Yayınları
2011, 348 sayfa
Ayşe Kulin Maratonu I: Veda - Esir Şehirde Bir Konak
Ayşe Kulin Maratonu II: Umut - Hayat Akan Bir Sudur
Ayşe Kulin Maratonu III: Hayat - Dürbünümde Kırk Sene
Bu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!