Serinin 3. kitabında artık yazarın kendi hayatını okuyoruz. 3. kitap, seri içinde verdiği duygulanımlar bakımından bana göre en zayıf olanı, Umut'ta kendi hayat yollarında ilerleyen Sitare ve Muhittin'in kavuşup evlenmesinden sonra kızları Ayşe'nin büyüme hikâyesi ile başlıyor. Bu sanırım, başkalarını anlatmakta her zaman çok daha yetkin, kendimizi anlatmakta ise hep daha eksik olmamız ile açıklanabilir.
Bu kitapta, serinin ilk iki kitabında tanıdığınız tüm şahsiyetleri fotoğraflarıyla karşınıza çıkaran Ayşe Kulin, bence çok güzel bir başlangıç yapıyor. Bir anda eski Dâhiliye Nâzırı Ahmet Reşad Bey'i, çocuklarını, torunlarını capcanlı bir şekilde karşınızda buluyorsunuz.
Ankara'da, mühendis bir baba ve ev hanımı anne ile Cumhuriyet'in insanların yaşayışına ve kalbine artık iyice yerleştiği bir dönemde büyüyen Ayşe'nin ilkokul, kolej yılları, büyüme sancıları - gençliğini Osmanlı devrinde, yaşlılığını Cumhuriyet'tin doğduğu yıllarda geçiren bir kuşağın torunu, Cumhuriyet'in yeni kurulduğu yıllarda doğan ve hızlı devrimlerle büyüyen bir kuşağın çocuğunda görebileceğimiz büyüme hikâyesi. Osmanlı gelenekleriyle yoğrulmuş İstanbul kültüründe, yeni başkent Ankara'da modernizme alışmaya çalışan anne babaya karşı, bu modernizmin göbeğinde doğan bir gençkızın ergenlik çatışmaları, hayalleri, umutları. Koleji İstanbul'da okumuş olsa da, Ankara'da bir kolejde okumuş ve doktor bir baba ve evhanımı anneyle büyümüş birisi olarak bazı anlatılarını çok yakın buldum kendime, gençkızlık yıllarımız arasında yirmi yıl kadar fark olsa da. Ve dahası, İngiltere'ye giderek orada yaşaması, eşinden ayrılmasıyla hayatında açılan yeni sayfa dolayısıyla da.
Toz pembe yıllar, bir gençkızın dertleri, ailesi, komşuları ve belki yakın çevresi dışında başka hayatlar, zorluklar olabileceğini hiç düşünmeden geçen yıllar. Kendi anne babasına dair bile çok belirgin bir farkındalık oluşmayan, hep biraz da benmerkezci yıllar... Hepimiz gibi. Ankara'da doğan veya yaşayan, anne, baba veya aile yaşantısı içinde bariz bir kayıp yaşamamış tüm burjuva ailelerinin çocuklarına yakın gelecektir bu kitap. Hayat, akşam dışarı çıkmak için belki anne baba ile izin konusunda çatışılan, çıkabilen okul arkadaşlarının örnek verildiği, yine de izin alınamazsa veya saat pazarlığında başarısız olunursa dünyanın sonunun geldiği sanılan yıllar... Kolejden mezun olunca üniversiteye gidip gitmemenin bir kız evlat için tartışma konusu olduğu, annelerin diplomat damat, babaların ise kızları için diploma hayalleri kurduğu zamanlar. Akan bir su gibi, çok güzel bir gençkızı biraz bilinçsizce, biraz aceleyle bir evliliğe sürükleyen hayat.
Türkiye'nin, Cumhuriyet'in ilanı, devrimler ve hızla gelişen ekonomi, kalkınma adımlarından sonra siyasi olarak geçirdiği buhranlar, 6-7 Eylül olayları, 1960 darbesi, gençkızlığında ne kadar farkında olabildiyse o kadarıyla söz ediliyor kitapta. Bazı siyasi olayların, bir kesimde ne kadar az etki bırakabildiğini göstermesi açısından önemli, yazar bu konuda dürüst davranıyor, ve hissetmediği bir duyarlılığı abartmaya çalışmıyor.
Bu anlamda siyasi durumun derinlemesine bilincinde olan ve hep dürüstlüğüyle, vicdanıyla hareket eden, kızına bu konuda ve hayat konusunda hep müthiş bir akış sağlayan baba Muhittin Kulin'in müthiş takdir ettiğimi belirtmem gerekir. Bu serinin, babanın aziz hatırası için yazıldığını da anlamaya başlıyoruz, ve 3. ve 4. kitabı, daha ziyade, Muhittin Kulin'in kızı Ayşe Kulin'in Dürbününde Kırk Sene kabulüyle okumaya devam ediyoruz.
Ayşe Kulin Maratonu I: Veda - Esir Şehirde Bir Konak
Ayşe Kulin Maratonu II: Umut - Hayat Akan Bir Sudur
Ayşe Kulin Maratonu IV: Hüzün - Dürbünümde Kırk Sene
Bu kitapta, serinin ilk iki kitabında tanıdığınız tüm şahsiyetleri fotoğraflarıyla karşınıza çıkaran Ayşe Kulin, bence çok güzel bir başlangıç yapıyor. Bir anda eski Dâhiliye Nâzırı Ahmet Reşad Bey'i, çocuklarını, torunlarını capcanlı bir şekilde karşınızda buluyorsunuz.
Ankara'da, mühendis bir baba ve ev hanımı anne ile Cumhuriyet'in insanların yaşayışına ve kalbine artık iyice yerleştiği bir dönemde büyüyen Ayşe'nin ilkokul, kolej yılları, büyüme sancıları - gençliğini Osmanlı devrinde, yaşlılığını Cumhuriyet'tin doğduğu yıllarda geçiren bir kuşağın torunu, Cumhuriyet'in yeni kurulduğu yıllarda doğan ve hızlı devrimlerle büyüyen bir kuşağın çocuğunda görebileceğimiz büyüme hikâyesi. Osmanlı gelenekleriyle yoğrulmuş İstanbul kültüründe, yeni başkent Ankara'da modernizme alışmaya çalışan anne babaya karşı, bu modernizmin göbeğinde doğan bir gençkızın ergenlik çatışmaları, hayalleri, umutları. Koleji İstanbul'da okumuş olsa da, Ankara'da bir kolejde okumuş ve doktor bir baba ve evhanımı anneyle büyümüş birisi olarak bazı anlatılarını çok yakın buldum kendime, gençkızlık yıllarımız arasında yirmi yıl kadar fark olsa da. Ve dahası, İngiltere'ye giderek orada yaşaması, eşinden ayrılmasıyla hayatında açılan yeni sayfa dolayısıyla da.
Toz pembe yıllar, bir gençkızın dertleri, ailesi, komşuları ve belki yakın çevresi dışında başka hayatlar, zorluklar olabileceğini hiç düşünmeden geçen yıllar. Kendi anne babasına dair bile çok belirgin bir farkındalık oluşmayan, hep biraz da benmerkezci yıllar... Hepimiz gibi. Ankara'da doğan veya yaşayan, anne, baba veya aile yaşantısı içinde bariz bir kayıp yaşamamış tüm burjuva ailelerinin çocuklarına yakın gelecektir bu kitap. Hayat, akşam dışarı çıkmak için belki anne baba ile izin konusunda çatışılan, çıkabilen okul arkadaşlarının örnek verildiği, yine de izin alınamazsa veya saat pazarlığında başarısız olunursa dünyanın sonunun geldiği sanılan yıllar... Kolejden mezun olunca üniversiteye gidip gitmemenin bir kız evlat için tartışma konusu olduğu, annelerin diplomat damat, babaların ise kızları için diploma hayalleri kurduğu zamanlar. Akan bir su gibi, çok güzel bir gençkızı biraz bilinçsizce, biraz aceleyle bir evliliğe sürükleyen hayat.
Türkiye'nin, Cumhuriyet'in ilanı, devrimler ve hızla gelişen ekonomi, kalkınma adımlarından sonra siyasi olarak geçirdiği buhranlar, 6-7 Eylül olayları, 1960 darbesi, gençkızlığında ne kadar farkında olabildiyse o kadarıyla söz ediliyor kitapta. Bazı siyasi olayların, bir kesimde ne kadar az etki bırakabildiğini göstermesi açısından önemli, yazar bu konuda dürüst davranıyor, ve hissetmediği bir duyarlılığı abartmaya çalışmıyor.
Bu anlamda siyasi durumun derinlemesine bilincinde olan ve hep dürüstlüğüyle, vicdanıyla hareket eden, kızına bu konuda ve hayat konusunda hep müthiş bir akış sağlayan baba Muhittin Kulin'in müthiş takdir ettiğimi belirtmem gerekir. Bu serinin, babanın aziz hatırası için yazıldığını da anlamaya başlıyoruz, ve 3. ve 4. kitabı, daha ziyade, Muhittin Kulin'in kızı Ayşe Kulin'in Dürbününde Kırk Sene kabulüyle okumaya devam ediyoruz.
Hayat: Dürbünümde Kırk Sene 1941-1964
Ayşe Kulin
Everest Yayınları
11. basım, 370 sayfa
Ayşe Kulin Maratonu I: Veda - Esir Şehirde Bir Konak
Ayşe Kulin Maratonu II: Umut - Hayat Akan Bir Sudur
Ayşe Kulin Maratonu IV: Hüzün - Dürbünümde Kırk Sene
Bu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.
Toplumsal dönüşümü anlatan güzel bir eser. Teşekkürler.
YanıtlaSil