Ana içeriğe atla

Gülün Adı - 7. Gün ve Sonsöz


Kitaplar nasıl ve ne kadar tehlikeli olabilir?
İçerdiği konuların tehlikesi yazanla mı okuyanla mı ilgilidir?
«Tehlike» denilen şey nedir?

Bu kitapta, tehlikeli olma yargısı size bırakılmış bir kitabın, insan eliyle ne kadar tehlikeli hale gelebileceği gösterilmiştir sizlere. Gerçek şu ki, tehlikeli olanlar kitaplar değil, zihinlerdir; kendi içlerinde birer korku imparatorluğu hüküm süren ve aynı şeyin dışavurumunu çevresindeki dünyada gerçekleştirmek isteyen.

Ve «tehlike», insanların, toplumların erdemlerini, prensip ve kurallarını, yani belki de sizin veya bir erkin kurallarını yıkma endişesiyse, bunu bir kitapla değil bir söz, kişi, mucize ya da felaket uydurması, dedikodu ile de meydana getirmek mümkündür.

Yasaklanan her şeyde olduğu gibi, tehlikeli bulunan kitaplar da zehirli bir merak uuandırır. Zehirli, çünkü bir gencin, gençkızın yeni edindiği bir kitap ya da günlüğü ele alışınfaki saf, sevinçli meraktan söz edemeyiz burada. Bir kitabı tehlikeli hale getirmenin bir yolu da, onu yasaklamak, saklamaya çalışmaktır.

Kütüphanecilik ve kitap yayıncılığının kitapları ve bilgiyi ona erişemeyenlere ulaştırma kutsal görevinin yanında, gereksiz, yanlış bilgiler içeren kitaplara da bir aracı ya da kaynak olmasının sorgulanması gerekir. Erişimin kısıtlı, paralı, üyelik şartlı olması gibi koşulların, romandaki zamanda yeralan herkese kapalılık, kütüphaneciye danışarak izinle bazılarına erişim hakkı durumundan çok da uzak olduğunu söyleyemeyiz. Gerçekte, ikincisi, ilkinin atasıdır. Çok-satar kitapların bir kısmının elle tutulur hiçbir şey içermediği halde binlerce basılarak raflarda ve kitap gazetelerinde yer bulmasıyla, doğru dürüst eserlerin yayımcı bulamaması, öte yanda herkes merak ettiği için çalınan, kaçırılan ve ölümlere neden olan kitabın çok şaşırtıcı bir konusunun olması, güzel bir zıtlığı çağrıştırdı bana.

Bunca deliliğe sebep olan kitaplık, manastır ve rahipleri bekleyen son, bana göre en adil, en doğru sondu. Kitaplar, asırlar boyu gizlenmenin, kilit altına vurulmanın,  bir-iki kişinin tekeline alınmanın karşılığını bu şekilde aldılar, daha doğrusu, bunları yapanlar yaptıklarının karşılığını bu şekilde verdiler, diyelim.

Kitabın sonunda Eco'nun, «Sonrası» başlıklı, okuma konusunda duraksadığım, kitabın yayımlanışından yıllar sonra kaleme aldığı bir bölüm yer alıyor. Sanat eserlerine dair açıklamaları, yol göstericileri oldum olası sevmem, neyse ki bu bir açıklama değil, açıklamanın reddi olarak karşıma çıkıyor. Şu cümlesi son derece önemli:

«Bir yazar kendi yapıtı üzerine yorum yapmamalıdır, yoksa bir roman yazmamış olur, çünkü roman yorumlar üreten bir makinedir.»

Romanın ismine dair algıları okuyucuya bırakıyor -neyse ki. Bu ne bir anı, ne polisiye ne de bir kutsal yaşam övgüsü. Adların anıştırdıklarının farkında olarak, ne Gül, ne Ad; fakat Gülün Adı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...