Ana içeriğe atla

Anna Karenina Üzerine II

Herhangi bir not veya işaret ile belirtilmediği halde, kitap üzerine yazmaya karar vererek romanı elimden bıraktığım nokta, hep de herşeyin bir dönüşüme uğramaya başladığı nokta oluyor.

Anna Karenina'nın ilk yazısı, onun hakkındaki önyargıların ve kalıpların kırıldığı bir yazıydı; kitabın sadece bir kadını anlatarak değil, ondan çok farklı birisini daha romana katarak, onu bütünleyerek ilerlediğini görmüştüm.

Ve herşey değişmeye başlıyor, Anna için, âşığı için ve kocası için.


Aleksey Aleksandroviç Karenin, romanın ilk kısmında, aşkı yaşamayı hak gördüğümüz güzel ve genç karısının önündeki tek ve korkunç engel, duyarsız ve ilgisiz, işkolik ve çirkin koca statüsünden sıyrılıyor ve o da, okuyucu da, onun kişiliğini, geldiği değişik noktaları keşfediyoruz.



Elimizden gelse tutup kitabın dışına fırlatıvereceğimiz bu adam, dinle bile politik amaçlarıyla, yükselme uğruna ilgilenen bu koca, bazı durumlara hiç beklenmedik bir tutumla yaklaşacaktır. O yıllarda, evli bir çift boşanırsa, erkek ölmeden kadının kimseyle evlenemediği yasaların altında hepsi ezilmeye başlayacaktır. Bugün insanî bir hak olan şeyin, o zaman insanların hayatını nasıl mahvederek eziyet ettiğini görmek zamane okuyucusu için de bir ıstıraptır.

Konstantin Dmitriyeviç Levin'in anlatıldığı yerleri, mutlu bir evlilik yaparak 13 çocuk sahibi olan Lev Tolstoy'un daha sonra evlilik hayatında yaşadığı hayalkırıklıkları ve duygu değişimlerini kendisinden yola çıkarak yazdığını düşünüyorum. Evlilik, sevilenin özlendiği o yıldızlı, yıldızların bile bir başka olduğu o gecelerden çok farklıdır. Çünkü evlenince, o ile kendi'nin nerede başlayıp nerede bittiği artık bilinemez, ve bunun getireceği birçok sonuç vardır. İki ayrı benlik iken varolan aşk, yalnızlık ve özlem, bir olmayla başka bir boyut kazanır, giderilen yalnızlıkla birlikte başka çokluklar gelir ve ikiliğini sürdüren benlik ve birliğini savunan zihin çarpışmaya başlar; bu da hem benliklere hem zihinlere bir yıpranma getirir.

Bu şekilde Anna'nın bütünleyicisi olarak gördüğüm bu uzak şahsiyet, giderek Anna'nın tüm yaşadıklarına sebep olan evliliğinin başlangıç noktasına yaklaşır, benlik veya düşünce olarak olmasa bile bir paralellik kazanır ve zıtlıktan gelen bütünlük bozularak, paralellikten gelen bir bütünlük ortaya çıkar.


dahası da var:
Anna Karenin >>

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze