Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bahar ve Kelebekler - Seyfettin'in Umudu ve Umutsuzluğu

Goethe üç tür okurdan söz eder, "Biri yargılamadan keyfini çıkaran, biri keyfini çıkarmadan yargılayan, bir başkası keyif alırken yargılayan, yargılarken keyif alan... Üçüncüsü, hakikaten sanat eserini yeniden üretir." Goethe'nin gönlünde yaşattığı üçüncü tür okurlardır, bunlar metni okurken aldığı hazzın nedenlerini metnin örüntüsünde arayıp düşünen, düşünürken de duyduğu hazzın bilincine varan, bunu metnin sunduğu dünyada yaşayandır.  Virginia Woolf, okur konusunda daha alçak gönüllüdür. Onun düşlediği okur, sıradan biri olmalıdır. Yazınsal yargılardan, eğitimin yüklediği dogmalardan tümüyle arınmış olmalıdır; bu arınmışlık, metinleri yargılamalarından uzak tutar onları. Bilgilerini göstermek ya da başkalarının yanlışlarını düzeltmek gibi bir kaygıları yoktur; onlar bir yazınsal yaratıyı salt zevk için okurlar. Risk alan ve okuma hazzını inceltmeye hevesli bir okursanız her iki durumu da birbirine karıştırarak okumayı deneyimlemek mümkün. Buna imkân veren metinler,

Sessiz Ev

Bir kitabı okumaya başladığımda aklıma hemen yazacak bir şeyler gelmesi ilk sefer başıma gelen bir şey değil. Ama üslup konusunda bu kadar yazmak istediğim bir kitap, ilk kez oluyor. İlk okuduğum kitabı olan Cevdet Bey ve Oğulları 'nı çok sevdikten sonra, birkaç yıl Orhan Pamuk kitaplarına yakın durmadım. Sanki yeni bir tanesini okursam ilk okuduğum kitabıyla inşa ettiğim bir şeyleri yıkacakmış, zarar verecekmiş gibi geldi. Belki de bir yazarı tam olarak anlayabilmek, yazdıklarından keyif alabilmek - ve gelişimini izleyebilmek, ki bu ve keyif alabilme ile bir döngü içindedir- belli ve doğru bir sırada okumakla mümkündür eserlerini. Belki o an Kar , ya da Masumiyet Müzesi 'ni almış olsaydım bu şekilde düşünmeyecektim. Sessiz Ev başta Cevdet Bey ve Oğulları gibi, bir ev ve aile hikâyesi gibi görünebilir, ama ondan büyük ölçüde ayrılıyor: öncelikle üslubuyla. İlk anda yazım dilini  Proust 'a benzetiyorum, Proust'u çok severek, akar gibi okurdum, müthiş uzun cümlele

Saklı Bahçeler Haritası

"Mutluluğa atılmış adımlarla alay ettin hep, onları küçümsedin. Oysa yaralarıyla değil, kabuklarıyla olgunlaşır insan dediğin." Saklı Bahçeler Haritası / Nermin Yıldırım Birkaç cümlesi, birkaç paragrafı derken, normalde hiç ufak tefek edebî tuzaklara düşmeyen, epeydir klasiklerden hatta klasik serilerden başka bir şey okumamış olan ben, bir gecede karar verdim Nermin Yıldırım'ı okumaya. Artık Rusça isimler bana Türkçe roman kahramanlardan daha yakın ve ailedenmiş gibi geliyorken, büyük bir değişiklik yapıp, Suad, Behiye ve Rıdvan'ın hikâyesine ortak oldum. Nermin Yıldırım'ın Saklı Bahçeler Haritası, gerilimin zirvesinde bir sahneyle açılıp daha sonra geriye dönüşler yaparak bir eski İstanbul ailesinin kızlarının mektuplaşmaları ve bu mektupların anlaşılmaz bir biçimde yıllar yıllar sonra bir yayınevi editörüne gönderilmeye başlamasıyla ilerliyor. Mektuplaşmalardaki hayat hikâyeleri ve zıtlıklar, editörün kendi hayatındaki sorunlarla birlikte akıyor sayfal