Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İstanbul'da Var

Birkaç güne Yedi Tepeli Şehre gideceğiz. Bir Ankara'lı, deniz özürlü, nem özürlü, kuru ayazlı, kuru sıcaklı bir vatandaş olarak, tepe, nem, deniz, deniz kıyısı, deniz kıyısında banklar, deniz kıyısında banklar ardında çay bahçesi, balık restoranı göreceğim. Kıyı boyunca inci gibi dizilmiş, diziler sayesinde gecesini gündüzünü her açıdan bildiğim yalıları, kafeleri, parkları.. Türkiye'nin kimse söyleyemese de, yıllar yılı yabancı kanallarda Hava Durumları'nda tek gösterilen asıl başkenti. Her ay bir başka Sanat Festivali'ne, yalnızca o şehirde yapılırsa kurumların sponsor oldukları Sanat başkenti. Bildiğin her sanatçının orada konser verdiği, Pazar günleri sağda solda görünseler de İstanbulluların pek aldırmayacağı, Ankara'lıların görse "aa, aaa, aaaa" diyecekleri magazin başkenti. "Haydi Boğaz'a gidelim" diyemiyoruz, denizsiz bozkırda birkaç AVM ile idare ediyoruz, en tiki AVM'ye gidip en tiki salatayı yesek bile sonunda suyuna

Gizem'e Mektup

Sapsarı bukle bukle saçlar, açık mavi gözler, şirin mi şirin bir kızcağız Gizem. Ailesinin tek çocuğu, daha küçüklükten alıştırmışlardır sorumluluğa, eve gelir anahtarla kapıyı açmaya çalışır, komşusu olan annemin yardım teklifinde bile utanır ses edemez. Bir iki kere odasına misafir olmuştuk, renkli renkli oyuncaklar, peluşlar. Özene bezene yaratılmış olsa da, asla şımarmamıştır, küçücük yaşında hep olgun ve az konuşan bir kızdır. Ne bir şirretlik, onu isterim bunu isterimcilik, ne annesini bir kere bile ona bağırması.. mümkün değildir. Öldü 13-14 yaşında. Ortaokuldaydı. O sırada biz ÖYS'ye hazırlanıyorduk. 18 yaşındaydık. 1998 olmalı. Ebru Gündeş'e ne olduysa, Gizem'e de ondan oldu, tek fark, daha erken, hem de daha şanssız bir yerde, okul sırasına oturmuşken ve beynindeki baloncuk patlayıp yere yığıldığında o an ölmüştü bile. Tüm organlarını bağışladılar, masmavi gözlerine kıyamadılar bıraktılar. Hep orada olan bir şeye alışır da sonra yokolduğunda boşluğa düşers