Ana içeriğe atla

Körlük

Körlük, raftan elinize aldığınızda arka kapaktaki kısa yazıyı okurken pekçok şeyi bir anda tahmin edebildiğiniz, ama yine de içine girip neler olacağını "görmek"ten kendinizi alıkoyamadığınız bir kitap.

En başından en sonuna, en tahmin edilebilir ândan en sürpriz gelişmeye kadar bu kelime büyük bir ironi içeriyor; körlüğe bağlı olarak yaşandığı anlatılan şeyler toplumda şu anda genel bir körlük olmadığı halde de yaşanmakta, ve tüm bunlara duyarsızlaşmış toplumun, romandaki körlük salgınına yakalanan insanlardan bir farkı yok.

Hatta denilebilir ki, kitaptaki mağdurlar günümüz sağlıklı insanlardaki aldırmazlık düşünülürse daha fazla diken üstündeler, tepki içindeler, isyanlarını dile getiriyorlar. Bu halde ak bir sis içindeki gözleriyle, günümüz kişilerinden daha sağlıklılar.

Filmi de çekilen bu kitabın bu sahneleri aslında ölümcül bir virüsün insanlığın kökünü kuruttuğu, tüm şehirleri hayalet kentlere, insanları kurt adam, vampir ya da zombilere çevirdiği diğer sinema filmlerini aratmıyor. Pekçok noktada belleğimdeki farklı sinema sahneleri anlatıyı tamamlamaya koyulsa da, ben öncelikle yazılanların manevi amacını izlemeye çalıştım. Çünkü aksi türlü sadece tam da filmi çekilesi bir maceraya dönüşebiliyor. Sinema filminin sloganı da "Kimsenin görmediği koca dünyada, ya tek gören siz olsaydınız?" gibi, tüm metni tek bir karaktere indirgeyerek, kitabı hiç okumamış izleyici kitlesine karşı yanıltıcı oluyor.

Gözleri gören tek kişi, üzerinde durmaya, çözümlemeye değer bir karakter. Öncelikle, bir kadın. Bu tercihin üzerinde okudukça kafa yormaya devam ediyorsunuz. Bu kadınla ilgili, kutsal kitaplarda da benzerleri betimlenen sahneler de okuyorsunuz, yağmurda yıkandığı, grubu için yiyecek bulduğu, erkeğinin ihanetine sabrettiği, merhameti terketmediği... vb.

Körlük, yazım açısından, pek az nokta ve bol virgül kullanma tercihiyle yaratılmış bir kitap. Kişilerin isimleri yok ve hiç bahsedilmiyor, ancak onları bir daha unutmuyorsunuz. Tüm betimleme, görebilen bir gözün, körlere anlatır gibi anlattıklarından ibaret - okuyucuyu kör yerine koyuyor olmak da işin başka bir yönü. Anlatıcı nadir de olsa araya girerek birinci çoğul kişi ağzından varlığını gösteriyor, bazen kendine yönletilebilecek olası sorulara erkenden yanıt veriyor.

İnsanoğlunun en ilkel tepkilerinden en temel amacına götürüyor okuyucuyu bu kitap. Korku, bilinmeze karşı duyulan dehşetten, hayatta kalma güdüsüne.

Körlük, Jose Saramago
Can Yayınları, 2012
Çev.: Aykut Derman
Orjinal Adı: Ensaio sobre a cegueira
360 sayfa


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze