Ana içeriğe atla

I'm a Turkish Girl in UK

Bir aydır İngiltere'de yaşıyorum.

Aylar süren bir hazırlığın sonunda bambaşka bir ülkedeyim, hızla akıp giden göğün altındayım.

Bu yazı bir Gezi Notları değil Hayat Notları olacak.

En son hatırladığım, iki adet valizimi kapının kenarına koyuyordum.

İngiltere ince eleyip sık dokuyan bir ülke. Kimsiniz ne istiyorsunuz altyapınız üstyapınız nedir...

1. Çok karmaşık bir tarih ve gurur.

2. Londra yaşamak için zor, her haftasonu gezmek için muhteşem.

New York nasıl gökdelenleriyle arşa kafa tutuyorsa, Londra binalarından akan tarihle adeta yere kök salıyor, daha sıkıca tutunuyor.

Surrey şehrindeyim: Üniversitenin yarattığı ve geliştirdiği, 72 milletten öğrencisiyle rengarenk ve zengin.

3. Mimarisi korunmuş, apartman yok!
4. Bahçeler en ufağından en unutulmuşuna dek çok güzel.

5. İngiliz aksanı oldukça eğlenceli, ama azınlıkta.
6. Havası Londra'ya göre daha güleryüzlü. 

7. Arabadan çok bisiklet. Kaykaylar.

8. AVM pek yok. Beyoğlu tarzı trafiğe kapalı caddeler.
9. Sokaklar arasındaki geçitler harika! Angel's Gate.

10. Her taraf Ulusal Park gibi.
Ağaçlar mutlu, devasa ve simetrik.
11. Kentin içinden geçen nehir ve köprüler.
12. Üst geçit ve alt geçit yok. Dolmuş yok. Taksiler az.  

12. Cumartesi kurulan mahalle pazarından çantalar, gümüşler!

13. Ekim ayında Türk incirleri, kavunlar ananas mango. Türk Mutfağının gerektirdiği tüm sebzeler.

14. British cottage cheese. Irish soda bread!

14. Serbest gezen tavuğun yumurtası ve eti.
15. Yoğurt sadece Yunanistan markalı.
16. Yorkshire tea. Sütlü çay.

Gelelim modaya..

17. Çoğu ürün Made in Turkey. Aynı markanın Türkiye mağazasına gidin, hepsi Made in China.

18. Hiç üşümüyor gibiler.

19. Tayt/skinny pantolon ve çizme/Converse kombinleri cenneti. 

10. Takılar çok mütevazı. İncecik yüzükler. Üçtaş beştaş ontaş sırataş ve türevleri yok.

11. Genelde herkes zayıf ve fit.

12. Cambridge düşesi Kate en büyük moda ikonu. Ne giyerse saatler içinde tükeniyor. Buna ayrılmış bir sektör ve sosyal medya var.

13. Kimse saç boyamıyor! Föndü  maşaydı, gölgeydi balyajdı hiç! Biz  ne abartıyoruz oysa.

14. Makyajlar ya yok ya hafif. Ojeler çok kaliteli.
15. Kuaförler çok az. Amerika'daki gibi Nails türü manikür salonları.

16. Saten/parıldayan abiye denen şey yok. Bizdeki abiyeleri unutmak istiyorum.

17. Sadece Surrey şehrinde 57 tane kütüphane var.

18. Dürüst emlakçılar. Depozito koruma sistemi.

19. Evler daha küçük, balkon yok. Şirin kapılar ve süsleri.
20. Evlerin tamamında enerji verimliliği ve çevre etkisi ölçümü.


21. Siyasi değil işlevsel belediye. Okul ve yol yapımı, tüm kenti engellilerin yardımsız dolaşabileceği şekilde planlamak.
22. Tutumluluk. Beyaz eşya ve mobilya yenilemek mi?? Bizim evlerimiz aşırı lüks ve gittikçe daha da lükse gidiyor. Çok israf ediyoruz.

23. Tüm ülkeyi trenle dolaşmak. 
24. Sokakta sahipsiz kedi köpek yok. Akşamları cıvıldayan kuşlar. Siyah lekeli beyaz güvercinler.

25. Nezaket. Oops! Sorry! sözünü sıkça duyabilirsiniz. Mutlaka bir gülümseme. Çok içten bir sesle thank youuu.
26. Aksırınca özür diliyorlar, otobüsten inerken şoföre teşekkür ediliyor.
27. Az ve doğru şehir ışıklandırması. Gökyüzüne ve yıldızlara saygı.

28. Petshop yok. Kartpostal dükkânları! Saat tamircileri.
29. Herşey geri dönüşüm. Tüm evlerin önünde, kampüste plastik-kağıt-pil dönüşüm kutuları.
30. Poşet istiyorsanız 2 pence ödemek zorundasınız. Bez torbalar, fileler.


Londra yazısı, bir dahaki sefere!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze