Ana içeriğe atla

Foucault Sarkacı

İlk okuyuşumdan bu yana yıllar geçmiş, hatta kitabı her yıl yaptığım toplu bağışlardan birinde bir okula göndermişim; ancak bana arasıra böyle olur: aklıma takılır, tekrar okumak isterim, anımsadığım metinlerin yer aldığı sayfaları, hatta sayfalara düştüğünü anımsadığım gölgeleri, okuduğum mevsimde aldığım hazzı özlerim. Eco'nun en büyük oyunu bu belki de, sizi bilinmezlikler arasında, merakta bırakıyor, kimi zaman yıllar sonra çıkıp gelebiliyor bu eski merak. Kitapla ilgili anımsadığım şeylerden biri de, pekçok şeyin sizi yanılgıya düşürmesi. Ancak okuduğunuz kitabı, okumadığınızı sanmak, bunun dışında. Bu kitabı okuduktan sonra, unutmanız mümkün değil. Öyle ki, bir yığın şey hatırladığınız metinler hakkında, daha da ileri gidersek, öğrendiğiniz pekçok şey hakkında, kitabı hiç okumamış birisine detaylı bilgi verebilirsiniz. Eco, asla yalnızca hissettirmekle bırakmıyor okuyucuyu, her zaman tarihe dair pekçok şey öğretmeyi de tercih ediyor.

Umberto Eco'nun Foucault Sarkacı, yazarın kendi kitaplığından bir esinti gibidir. Her bölüm yazarın kitaplığından bir alıntıyla (burada, Gülün Adı'ndaki kitaplığı tekrar anmak gerekir) başlar, bunlar kimi zaman bir önceki bölümün açıklayıcısı veya çürütücüsüdür. Aslında bu şekilde sadece tarihsel bilgiler ve kurmaca örgü arasındaki bilmeceleri değil, romanın oluşturuluşundaki bilmecelerin de farkına varmanız istenir. Kitap, ilk olarak gizemci Kabala geleneğindeki Sefirot Ağacı'na uygun biçimde tasarlanmıştır. Ana bölümler, bu Ağaç'taki Sefirahların isimleriyle anılır ve bu gelenekte içerdikleri anlamlar, yaptıkları çağrışımlar, alt bölümlerde hissedilir. Başlangıçta, anlatıcı Casaubon, aynı yayınevinde çalıştığı Jacopo Belbo ve Diotallevi'nin dâhil oldukları bir gizemi çözmek için onlarla birlikte yol alırken, aynı zamanda bu üç kişinin bu yolculukta geçirdiği değişimlere şahit olursunuz, ve olay örgüsü içinde sırası geldikçe karşınıza çıkan, Belbo'nun gizli kalmış notlarını okurken de eksik kalan parçaları tamamlarsınız. Roman bu anlamda çok-katmanlıdır, bu özellikleriyle Gülün Adı'ndan bile daha güçlü bir yapıdadır. Bu farklı düzlemler (roman kişileri ve olayları, tarihsel kişiler ve olaylar, eksik parçalar) birbiriyle etkileşerek hepsinin son noktasına (?) kadar götürecektir sizi.

Konu ise, sadece inanışlar tarihi değil, içrek bilimler, felsefeler, insanlığın kabul edilmiş Dinler'den önce ve sonra da varlığını sürdüren dünyevi şeylerden kaçış yolları ve manevi seviyelerde kendini bulma biçimleri, ve tüm bunlardan dem vuran iç içe geçmiş bir tarih dokusu! Üstelik bunları tekdüze bir ansiklopedik metin içinde değil engebeli yollarda kahramanlarımızla birlikte düşünürken okursunuz.


Bir bölümden başka bir bölüme, bir sayfadan bir sayfaya her seferinde farklı bir şeye inanırsınız, üstelik Eco bunu mantık yürüterek, sizi ikna ederek yapar. Sonra çevirdiğiniz sayfadaki metnin üstüne başka bir şeyler daha yaşandığını ve yazıldığını görürsünüz ve fikriniz tekrar değişir; okumaya devam etmek için müthiş bir çekim gücüdür bu, roman da bir nevi sarkaç gibi, sizi belli noktalarda dolaştırır ve en sonunda, sarkacın bağlı olduğu telin bulunduğu nokta nasıl hiç değişmezse, siz de benzer kat'ilikte bir sonuca varırsınız.

Burada çevirmen Şadan Karadeniz'in emeğini de es geçmemek gerekiyor. İtalyanca aslından dilimize bu metni kazandıran çevirmen, bu kayda değer çabasından dolayı ödül de kazanmış. Eco'nun dur durak bilmeden sıraladığı tüm sözcük, nesne, kavram gruplarını oldukça duru bir şekilde gözler önüne seriyor, ehil olmayan ellerde çevrilmesi halinde içinde boğulunması pek muhtemel bir sözcükler denizini akıp giden bir nehre dönüştürüyor Karadeniz.

Bir okuma önerisi: romanı okumaya başlamadan önce, en arkadaki Sözlükçe'deki bazı kavramları okumak iyi bir fikir olacaktır. Bazı kısımlarda ise, sıklıkla yine kitabın arkasındaki Notlar'ı okumanız gerekecektir, okurken pek sevmediğim bir şeydir bu, notları ilgili sözcüğün altındaki sayfada okumayı severim. Bazı paragraflarda not sayısı fazla, sanırım bu sebeple sayfa altına değil kitap sonuna alınmaları uygun görülmüş. Bu sebeple de sık sık bölünen bir okuma, kolay bir okuma değil, ama değer bir okuma.



Foucault Sarkacı,
Umberto Eco
Çeviri: Şadan Karadeniz
20. baskı, Can Yayınları, 856 sayfa


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

  1. Çalışmanızı içtenlikle takdir ediyorum..
    Başaılar dilerim..

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Füsun Hanım çok teşekkür ediyorum. Keyifli okumalar dilerim.

    YanıtlaSil
  3. Büyük adam Dr Ajayi'nin ataları tarafından nasıl manevi güçle kutsandığını dünyayla paylaşmak istiyorum. 2 yıldır benden ayrılan kocamla evliliğimi yeniden birleştirmeme yardım etti, onu geri kazanmaya çalışıyordum ve neredeyse pes ediyordum ama Dr Ajayi beni yeniden gülümsetmeyi başardı. Dr Ajayi gerçek bir büyü uygulayıcısıdır; ayrıca Dr Ajayi'nin yardımıyla Eski sevgilinizi geri alabilir ve sonsuza kadar mutlu bir hayat yaşayabilirsiniz. İletişim E-postası: drajayi1990@gmail.com veya Whatsapp: +2347084887094

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze