Ana içeriğe atla

Tahsin Yücel - Peygamberin Son Beş Günü

İsmi son derece yanıltıcı olabilir, nitekim kitabın arka kapak yazısı bu konuya açıklık getiriyor: Devrimci bir ozan olan Rahmi Sönmez'in, takma adıyla Peygamberin öyküsü bu kitap. Yazılmış onca siyasi tarih kitabından veya siyasi empoze amacı güdenlerden bile daha iyi ışık tutuyor Türkiye'nin bir dönemine. Kitap aslında bu ozanın son derece yaşlandığı bir döneme odaklanıyor, ama onun geçmişi, Türkiye'deki sol gençliğin geçmişi, insanî bir tarihi olup çıkıyor. Fikirlerini kaybetmemekte direndikçe kendi dünyasının içinde sıkışıp kalan Rahmi Sönmez, arkadaşlarının mahpuslarda olanlarını gözden, hapse düşmeyenleri gönülden yitirirken, çocuğunun hatta torununun değişen zamanla birlikte akla hayale gelmez dönüşümlerine tanık olur.

Tahsin Yücel'in Yalan romanını okuduktan sonra ondan yıllar önce yazılmış bu kitabını okumak, ikisi arasındaki benzerlikleri ve gelişmeleri görmeme olanak verdi. Tahsin Yücel, yaşlı insanların öykülerini çok çarpıcı bir şekilde anlatabilmiş bir yazar. Kitapları sevda üzerine değil, yaşamlar üzerine kurulu. Yalan, değişen çağda biliminsanı olmayı, bilime bakış açısını işlerken, PSBG değişen çağda solcu olmayı, daha doğrusu olamamayı işliyor.

Her iki romanda da içine kapanık birer adamın, yaşamlarında dönüm noktası olan birer kayıp sonrası kendi dünyalarına daha çok kapanması anlatılıyor. İkisinde de bu insanların çocukluklarından başlıyor anlatı, ama büyük oranda yaşlılık dönemlerine odaklanıyor. PSBG bu anlamda daha da siyasi bir çevreyi betimliyor, ancak Yunus da, Rahmi Sönmez de yıllarını geçirdikleri bu kapalılıktan bazı insanlar nedeniyle çıkmak zorunda kalıyorlar. Her ikisi de bu değişmiş zamana, işleyen yeni düzene uyum sağlayamıyor. Bu ayaklı Geçmiş'ler, Şimdi'nin travmasıyla başa çıkamıyor, ama neyse ki bu değişimin pek farkında olmadan şaşkınlıkla karşılıyorlar herşeyi, naiflik onları bir kalkan gibi koruyor aslında, ama okur kendisini koruyamıyor.

Peygamberin Son Beş Günü
Tahsin Yücel
Can Yayınları, 15. baskı
1993 Orhan Kemal Roman Armağanı

İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze