Ana içeriğe atla

"İsimsiz"

Ortaokuldayken İngilizce dersinde işlediğimiz kitapta bir ünitede, minik bir kare içinde yere oturmuş bir şeyler okuyan spor giyimli bir delikanlı resmi vardı; yanında da bugün bile anımsadığım bir cümle: Christian is 16. He is good at school, loves playing basketball - but he has never read a whole book.

O yıllar kütüphaneden çıkmayan, ciltli kitap kokusuna bayılan benim için bu durum tuhaf gelmişti. Şanslıydım, bir ortaokul için zengin bir kütüphaneydi. 

Doktoraya başladıktan bu sorunu ben de yaşamaya başladım. Kitap alıyor, başlıyor fakat bitiremiyordum, genelde önceki okuduklarımı unutuyor ve unutunca yeniden başlıyordum, anımsamaya başlarken ise uyuyakalıyordum. Yeniden başlamak boynumun borcuymuş gibi. Çantamda taşımayı ise hâlâ sevmem, buruşur kırışır kapağı. Reva değil gibi gelir. Çünkü en çok, kitapların ciltlerini, kapaklarını severim. Kapaktaki minik kare içinde güzel yağlıboya eserleri. Sade, beyaz, mat kapaklar.. Harflerin şekillerini, fazla büyük olmayan, tırnaklı, zarif.. y harfleri ve g'ler önemlidir benim için. Can Yayınları'nı çok severdim eskiden, sonra yazıtipini bozup yayık, kocaman bir hale dönüştürdüler, incecik kitapları kalın kalın ciltlerle sattılar.

Din ile cinayetleri karıştıran şifre furyaları, sonra gelen alacakaranlık-vampir romanları, dizisi çekilince yazıldı sanılan klasikler hep arkalarda dururken.. Hatta roman konusunu çağrıştıran üç boyutlu tasarımlar kitap kapaklarında, maket gibi neredeyse, janjanlı.. Sinema afişlerine öykünen, kitabın içindeki dile getirecekken haddini aşan kapak tasarımları.

İçinde asıl karakterlerin isimlerinin hiç ama hiç geçmediği, yani bir Rıza, Veli, ya da Osman'a huy konduramadığım, MEB tavsiyesi damgasıyla satılan -oysa bu yaşıma dek okumadığım- bir kitabı okudum ve bitirdim, uzun zamandır unutmadan okuyup bitirdiğim ilk kitap.

Eline sağlık Orhan Kemal. Varsın kitaplarını yazdıklarınla alakasız dizilere dönüştürüp suyunu çıkarsınlar -eminim ki öyle düşünmemiştin sen hiçbirini-, seni yine sana sadık kalarak okuyanlar var.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze