Ana içeriğe atla

Cevdet Bey ve Oğulları

Bir ilk roman. Bir ilk roman için inanılmaz bir dil, işleyiş, kurgu. Daha sonraları çok duyulan, bir anda ülkeyi kasıp kavuran kitabının aksine, ilk okunması gereken kitabıdır.

İnsanı boğmayan, kendi düşgücünü sıkboğaz etmeyen, kâh düşünemeyeceği, kâh düşünebileceği ama böyle yazamayacağı bir ağ. Aile bağları değil, aile ağları. Abdulhamit'in son yıllarında ilk Müslüman tüccarlardan. Kendine dair bir cesareti, hayalleri olan bir adam. Bir Paşa kızı olan Nigân Hanım ile evlenişiyle, kızın babasının evine ziyaretlerle başlayan iç dünyasının sırlarından ölümüne dek, etrafına oğullarını da alan, zamanla oğullarını kapsamaktan çıkıp oğullarının kapsamaya başladığı yaşamını anlatır; güzel bahçeli köşkünde geçen mevsimleri, doğan çocuklarıyla birlikte, yavaş yavaş yok olan, silinen bir iç dünya ve gelip çattığını farketmediğimiz ölüm gününe rastlarız bir gün. Oğullar,  ikisi de birbirinden başka, hayalleri, idealleriyle, hayatın onlara hazırladığı sürprizlerle yoğrulurlar.

Büyük oğul; Osman, tipik bir büyük oğul, baba işini devralacak ve büyütecektir, hanımı da bir ilk gelin olarak ağırlığını koyacaktır. İki oğlun iki arkadaşı da katılır romana, Ömer ve Muhittin. Bu dört arkadaş sürekli paylaşırlar, anlaşamazlar, kavgalar ederler ve oturup köşkte kaçamak içerler.

Ömer, hırslı, tuttuğunu koparan, bir o kadar da gururlu; nişanlanır, o zamanların kuralları gereği, nişanlısını babaevinde ziyaret eder. Ancak devir, açılamayan yüreklerin, dökülemeyen sözlerin devridir; herşeyin tavırlarla, bakışlarla anlaşılması beklenmektedir. Ya da daha da kötüsü, hiçbir şey anlaşılmaması gereken tavır ve bakışlarla, sevdaların sonlandığı bir devirdir. Ömer, bir kaçış olarak Doğu'da uzak bir ilde, karakışta yapılan bir demiryolunda çalışmaya gider, orada zamanla kar ve dağ sessizliğini kazanır. Çalışan insanları, doğaya sessizce saygı gösteren insanları okuruz. Muhittin bir şair olmak istiyorsa da, pek başarılı olacak gibi değildir. Zamanla, herkesin savrulan ve değişen hayatları gibi, o da bir amaç uğruna savaş vermesi gerektiğini düşünerek Türkçülere katılacaktır.

Küçük oğul, Refik ve hanımı Perihan, Cevdet Bey'in ölümüyle bir apartman dairesine taşınırlar ve kuşaklar boyu yaşanılan, insan sesi, sevinçleri ve yaslarıyla kavrulan köşkün bildik hayatından, bir sürü kişinin yakın, ama daha da uzak oldukları bu yeni yaşama biçimine alışmaya çalışırlar. Artık herkes apartmanlarda oturmaktadır, komşuluk dipdibe oturup duydukları seslere göre yorum yapmaktır; evlatlar asidir, sokaklara çıkarlar, gezerler, ileride ne olacaklarını önceden kestiremezler.

İlk sayfalardaki sizi sarıveren Osmanlı'nın son devrelerinden bir anda sizin de tanıdığınız, bildiğiniz bir çağa, apartmanlar ve modernlik çağına nasıl gelivermişsiniz, son sayfada hayret edersiniz. Yine de herkes, hep daha iyiyi, daha çok mutluluğu aramanın umudunu taşır içinde, bu da size bulaşır. Her delikanlı, bambaşka noktalarda bulur kendisini, kitabın sonunda, okur da buna şaşakalır, üstelik bu noktalar gökten zembille inmemiş, varılacakları tüm kitap boyunca size siz bilmeden fısıldanmıştır. Asla populist bir izlenim yaratarak yüksek baskılara ulaşma gibi bir dert edinmeyen; hiçbir zorlama, zamanına uymayan aykırılık, zıtlığı ilgi çekici hale getirme pahasına abartılmış uyumsuzluk, uydurma fazlalık taşımayan, duru ve etkileyici bir roman.


Cevdet Bey ve Oğulları, Orhan Pamuk
610 sayfa, İletişim yayınları
2009.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...