Ana içeriğe atla

Aydınlanma Değil, Merhamet!

"Bir ulusun gücü ya da güçsüzlüğü, sanayileşme seviyesinden çok manevi yaşamının seviyesine bağlıdır. İnsan yaşamının nihai hedefi, ne serbest piyasa ekonomisi ne de genel refah seviyesinin artmasıdır. İster en mükemmel yönetim sistemi, ister sanayi kalkınma gerçekleştirilsin, bir ulusun manevi enerjisi tükenmişse o ulus çökmekten kurtulamaz."
Merhametiniz yoksa aydınlanmanız hiçbir amaca hizmet edemez. Merhametiniz yoksa gelişiminiz hiçbir fayda getirmez. Kendinizi istediğiniz kadar geliştirmiş olun. Teknolojiniz, refahınız kıtalarca gelişmiş olsun. Merhametsizseniz, silinip gitmeye mahkumsunuz.

İlk paragraf, Alev Alatlı'nın aynı başlıklı kitabından alıntıdır.

Kendi ülkesinde her binanın, her denetimin, en uygun usullere göre yapıldığı, kimsenin başkasının fazla para kazanma hırsından ölmediği, hatta doğanın sağa sola silkelenme isteğinden dolayı değil de umulmadık boyutta bir tsunamiden can verdikleri bir topraktan gelmiş bir bilim insanı. Aydınlanmanın son raddede olduğu ülkesinden merhametiyle kalkıp gelen bir insan. Bu topraklarda, birkaç merhametsiz yüzünden öldü. Atsushi Miyazaki. Sevdikleri, ondan mahrum bırakıldı.

Yaşasaydı, deprem çadırlarında yerden gelen soğuğun önüne geçilmesi amacıyla kendi ülkesindeki evlerde uygulanan bir teknolojinin buraya getirilmesi için çoktan bulunduğu girişimlerin sonucunu alacak, daha pekçok Türk ailesiyle hatıra fotoğrafı çektirecekti.



3 yıl önce, Japonya'da tsunaminin henüz yıkmadığı güzelim Sendai kentine gittim ben. Ağaçlar Şehri. Ağaçlara, doğaya saygı sunulan şehir. Yine doğa tarafından yokedildi. Yürüdüğüm yollar, hayranlıkla izlemeye doyamadığım o ödüllü kent sular altında kaldı. Ancak biliyorum ki, baştan kurulacak. NHK World kanalını izliyorum. Ne bir çığlık ne bir yardım kargaşası ne artçılarla ölen. Sessizce toparlanıyorlar. 

Sevgili Miyazaki! Bizi bağışla. Bu ihmalkârları, seni sevdiklerinden acımasızca alan bu kişileri de. Buraya, o merhamet yoksunları yüzünden kolonları kesilmiş katların altında kalan, el ele ölen kardeşleri, 'oturabilirsiniz' denilmiş yuvaları mezarları olan anaları babaları kurtarmaya geldiğine göre, zaten bağışlamıştın. Bir kere daha bağışla.


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze