Ana içeriğe atla

I'm an English Girl in Turkey


Birkaç gündür Türkiye'de yaşıyorum. Aylar süren bir hazırlığın sonunda hızla akıp giden bambaşka bir göğün altında yaşadıktan sonra, günler süren bir hazırlığın ardından yavaşçacık akıp giden bir göğün altındayım.

Bu yazı bir Gezi Notları değil, Anı yazısı olacak, çünkü buraya dair herşey artık ne gezi, ne de bir alışkanlık.

1. Ankara yaşamak için zor, gezmek için daha da zor. Düzenin d'si kalmamış burada. Bir araba şehri olmuş, beton mekânı. Bir yaya, parklar şehri değil. Yayalar figüran. Cambaz.

2. Bir üniversiteler kenti olmakla beraber, sistem itibariyle öğrenciye çok az değer verilen bir yer burası.

3. Mimari filan yok burada, her yer apartman da değil blok, getto!
4. Bahçe bir lüks, insanlar balkonlarını yeşille doldurmaya çalışıyor. Bunu gören bir belediye başkanı yok ki.

5. Hava kirli, uçakla inerken bir kirlilik bulutuna iniş yapıyorsunuz.

6. İstanbul'a inerken, bir dirhem yeşil alan göremedim. Anadolu yakası cidden berbat görünüyor havadan. Hiç o yaldızlı lüks rezidıns reklamları gözünüzü boyamasın. CGI ile yapıyorlar o izlediklerinizi, o kuleleri çevresi orman mı sanıyorsunuz.

7. Her yer araba. Bisiklete kalkışan nice genç öldü burada.
8. Her taraf AVM. Ne yapsın insanlar, park mı var yürüsün, bisiklet kaykay paten yapsın.

9. Ağaçlar minik, hatta insafsızca kare şekil verilmiş olanları bile gördüm.
10. Kentten nehir 50 yıl önce geçiyorduysa bile artık anımsayan yok. Birkaç şelale yaptılar, sonra önlerini büfelerle doldurup paraya para demediler.


11. Üst geçitler alt geçitler. Demir çelik pas gri. Çünkü araba cenneti. Londra da bir metropol, haftasonu nüfusu 2-3 katına çıkıyor, ama arabalara çözüm: ücretli bölgeler. Sıkıyorsa arabayla peak saatlerde gir o bölgelere.

12. Metrolarımız çok kirlenmiş. Her taraf çer çöp.
13. Hormonlu sebzelere merhaba.
14. Herkes baklavaya saldıracağımı sanıyordu, hiç aramadım.
15. Cânım damla sakızlı Türk kahvesi.
16. Köy pekmezi, kaymaklı yoğurt, ayran cennetim. Geldim geleli damarlarımda artık pekmez akıyor.

Gelelim modaya...
17. Çok süslüyüz. Anlatamam. Saçlar başlar giyimler herkes Bugün Ne Giysem çekimine gidiyor gibi.

18. Abartı topuklular giyiyoruz. Orada ise herkes düz giymeye, bol yürümeye alışıyor.

19. Kuaförler sakız çerez parası. Boyalar fönler maşalar liselisinden yaşlısına kadar...
20. Dolmuş denilen mevhumu anımsadım. Unutmuştum ne güzel.

21. Havalimanında ağız alışkanlığıyla İngilizce konuşmak. THY kapısında çevrende Türkçe konuşanlar artınca bir tuhaflık hissetmek.

22. Mahşerden hallice pasaport kuyrukları.

23. İngiltere'de bol bol denk geldiğim Made in Törkiy etiketlerinden sonra burada tekrar Made in Çayna noktasına dönüş.

24. Güneşli sıcacık Surrey'i bırakıp buz gibi, bir gün içinde 40 kere huy değiştiren bir yağan bir açan bir esen insanı maymuna çeviren bir havaya gelmek.

25. 6 ay TVsiz yaşadıktan sonra TV dizileri bende tuhaf etkiler yapmakta. Hürrem turuncusunu Mars icadı zannetmek.

26. Evlerimiz devasa. Çok lüks düşkünüyüz. 5-6 yılda bir mobilya halı beyaz eşya avize değiştiriyoruz.
27. Günlük, misafirlik yemek takımlarından sonra kahvaltılık takımı denilen bir şeyin de burada icadını gördüm ve israf boyutumuz hakkında yeni zirvelere tırmandım.

28. Çöp arabası gürültüsü, evet.
29. İnsanımız çok sigara içiyor. Sokakta açık havada öndekinin yandakinin dumanıyla hariçten tiryakiler gibi kokmak ve kendinden nefret etmek.

30. Peynirlerimiz. Canım benim.
31. Otobüsten inerken artık thank you diyememek - şoför şok geçirip kaza yapmasın diye.
32. Kredi kartına "n" taksit. Nimet mi, lanet mi henüz karar aşamasındayım.


Son Not.
Nereye ait olduğunu biliyorsan Araf'ta hissetmeye gerek yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze