Ana içeriğe atla

Sabika Sheikh ve Yeniden Dirilecek Umutlar

Sabika Sheikh, Youth Exchange and Study Öğrenci Değişim Programı ile geldiği Teksas Santa Fe Lisesi'nde Cuma günkü silahlı saldırıda yaşamını yitiren iki öğretmen ve sekiz öğrenci arasındaydı.

Ben şu noktadan bakmak istiyorum. Keşke Sabika'nın yaşadığı yerde yeterli eğitim, okullar olsaydı ve babasının dediği gibi sınıfında bir kere bile başarısızlık göstermemiş böyle değerler, ilmi yurtdışında aramak zorunda kalmasaydı. Bu, az gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeler, yani bizim için de geçerli bir dilek.

Şimdiden çevremde çocuğunu kesinlikle yurtdışında okutacağını söyleyen oldukça fazla sayıda insan var. Kültürlerarası bir değişimden söz etmiyorum. "Gitsin kurtulsun!" fikrinden bahsediyorum. "Okusun gelsin ülkesine katkısı olsun," değil, "orada yaşasın, mümkünse ölene kadar, vatandaşı olsun, pasaportlar vizeler, burada sürünmesin, kim vurduya gitmesin, burada eğitim, sağlık, can güvenliği, ekonomi, insan hayatı, ..." diye ilerleyen ifadeler bunlar. Oysa aynı risklerin tüm ülkelerde olduğunu bilmek gerekiyor. Yurtdışında çalışmış ve yaşamış birisi olarak şunu söylemeliyim: o hayran olduğumuz eğitimciler, veya alanında uzman kişiler, ve çevresindekiler, yurdundan tamamen bir özenmeyle kopup gelmiş kişilere değil, yurdundan hiç kopmayan, yurtdışından kültür ve teknoloji alıp ülkesine taşıyanlara saygı duyarlar.

Sabika gelecekte Pakistan Yurtdışı İlişkiler'de çalışmak istiyordu. Amerika'da kalmak da isteyebilirdi. Ama o hedefini daha bu yaşında koymuş ve ifade etmişti.

Kendi okullarımız, eğitimimiz, eğitim fırsatlarımız, öğretmenlerimiz arasında yetersizlikleri olanlar da var, çok değerli olanlar da. Sabika'nın resminin altına, Ayvacık'ta öğretmen olduğu ön-okuldaki çocuklara ve ailelere çok kıymetli şeyler katarak Uluslararası Global Teacher Prize'da finale kalan 10 öğretmenden biri olan gururumuz Nurten Akkuş'un bir görüntüsünü koymak istiyorum.

Bizim koşullarımız, zorluklarımız, emeğimizi daha da kıymetli kılan yegâne şey aslında.


... ve hep o yurtdışında var denilen, kafalarda varsayılan olarak yer etmiş konfordan bir parça vazgeçmemiz, kendi çevremizi iyileştirmek için çabalamamız bence en büyük değer.


İşbu web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze