Ana içeriğe atla

Ceren Damar Şenel ve Toplumun Üniversite Algısı Üzerine

Birkaç gün önce sınavda kopya çekerken yakalanan bir öğrencinin bıçak ve silahla katlettiği Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Ceren Damar Şenel'in cenaze töreninde, henüz 3 aylık evli olduğu eşi, olayın vehametine rağmen kin ve kötülükten uzak tutan konuşmasıyla topluma çok önemli bir mesaj verdi. İyi doktor, iyi mühendis, iyi avukat olmaktan önce, iyi insan olun, diyerek eğitim gören tüm gençliğe seslenmiş oldu.

Zaytung'un instagram hesabında yayınlanan bir postun altına konuyla alakalı (ama tüm vakıf öğrencileri ve velilerini gerzek olarak niteleyen post içeriğiyle alâkasız) yazdığım yorumu buraya alma gereği duyuyorum. Çünkü malum, bloglardan aşırıp instagram'da kendininmiş gibi yazanlar, ve instagram'dan aşırıp bloglarında kendininmiş gibi yazanlar ülkesindeyiz.
13 yıl devlette akademik personel olarak çalıştım. Yurtdışında çeşitli üniversitelerde yer aldım. Japonya İngiltere Amerika.. Bu "liseyi bitiren üniversiteye gitsin" şartlanması doğru değil. En baştan uzun soluklu bir hata. Yurtdışında teknik elemana müthiş kıymet verilir, üniversite sadece akademik çalışma yapmak isteyenler için vardır. Üniversiteler sayı ile adam alır. Diğerleri ortaokul itibariyle yeteneğine göre yönlendirilir. Bizde üniversite direkt iş kapısı sayıldı. Fıtratında olan olmayan tüm gençleri dört yıl da üniversiteye kapattılar. (Amerika'da benzer bir algı ile öğrenciler korkunç borç bataklarına itilmekte üniversite okusunlar diye, o da başka bir hata.) 
Sonra KPSS'ye zorlandı koca bir nesil. Ortalık lisans mezunu işsiz ya da atanamamış meslek sahibi kaynıyor. Her branş şişmiş durumda. Birbirini aşmak amacıyla herkes Master da yaptı. Çoğu askerliği erteleme amaçlı. Bin kişi kayıtlı 100 kişi geliyor. (Üniversite ismine göre aday seçen işyerlerinin vebâli de oldukça fazla.) Hepsi CEO'luktan başlamak istiyor. "Üniversite bitti adam oldum. Master yaptım kral oldum." Diplomasız ne adamlar var bu ülkeye katkı veren. Kendi işini kuran, yetişen. Ya ara eleman, ya da piyasada pişmiş işini büyütmüş başına geçmiş. Bazı en başarılı girişimciler ya ilgisiz bölümlerde okumuş ya da okumamıştır. Üniversiteyi lise uzantısı yapan sistem ve gören zihniyet değişmeli. Çünkü değil. "Herkes için" değil.
Her bir cümle sayfalarca detaylandırılabilir, sebepleri koşulları ve sonuçları analiz edilebilir. Fakültelere dönüştürülen teknik okullar, devlet rahatlığına göz kırpan yeni mezunların aylarca kapanıp KPSS çalışması, bitmeyen kurs çileleri... Üniversitede kalmak isteyenlerin kadro çilesi, kalanların belirsiz görev tanımları ve adil olmayan iş yükü... Vakıf üniversitelerinde personelden güçlü öğrenciler. Diğer yandan ağır müfredat ile sürekli okuyan, ezberleyen, ya dönem boyu sürekli sınav olan, ya da bir hafta içinde 30 sınav olan lisans öğrencileri. Kopyala yapıştır ödevler, google-Quora staj raporları... Kendine ait bir şey üretmekte zorlanan devlet üniversitesi öğrencileri. Vakıf üniversitelerindeki müthiş laboratuvarlara, projelere erişmek için halı içinden çekilen uzun iplik kadar şansı olan orta halli liseliler.. Ama eninde sonunda, diplomasız bir baltaya sap olamaz düşüncesiyle liseden üniversite kapılarına akan, mevcut binaların, sınıfların, ders şubelerinin ve personelin yetmediği gençler. Öte yanda boş kalan yeni üniversiteler, yeni bölümler... Diğer köşede üniversite ismine bakarak aday kayıran işverenler, yurtdışı ziyaretlerle cilalanmış parlak CV'ler arasında şans bulamayan oysa varını yoğunu ortaya koyup çalışmak isteyen hevesli gençler.

2. Yazı >>

İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze