Doğan Cüceloğlu'nun Twitter'da sorduğu güzel bir soru ve mesajı alıntılayarak başlıyorum.
Bu soruyu bugün görsem de, 2 aydır benimle yaşıt bazı arkadaşlarımla bu konularda konuşmalarımız olmuştu. Yazdığım cevap:
Twitter'a sığmayacak olan cevabımın/kendi kendime düşünüşlerimin devamı şu şekilde.
İçinde yetiştiğimiz aile, akrabalar, muhit ve komşular, okuduğumuz okullardaki sınıf arkadaşlarımız ve onların bildiğimiz kadarıyla yaşam biçimleri, bize nasıl olmamız gerektiğine dair, kitaplardan ve müfredatlardan bile önce keskin bir çerçeve getirir. Çocuklukta bu çerçeveyi benimser ve uyum sağladığınız sürece kabul görürsünüz. Farklı bir yöntem, düşünce, farklı insanlar ve yaşam durumları hakkında fazla sorgulama veya şahit olma durumunuz yoktur (bu noktada kızını yardım ettiği ailelerin ziyaretine götüren bir iş arkadaşı hanımı anmak isterim.). Bu soyutlanmışlık ve empoze sizin zihinsel gelişiminizi korumak ve kararlı bir çizgide tutmak için yapılsa da, ilerleyen yaş ile birlikte bu güdümler kişilik gelişmesi için engel teşkil etmeye başlar: benmerkezcilik, hayattan ve hakikatlerinden haberi olmama ("is there life after College?"), arkadaşlar tarafından kolay kandırılma, kolay etkilenme, biraz ilgi görünce bunu sevgi zannetme, biraz onay görünce yanlış kişilere inanma, görüşleri biraz dinlenince aileyi arkaya atma, inatla hata yapma gibi psikolojik süreçler ortaya çıkar.
İçinden geldiğiniz çevre ve alışkanlıklarından farklı düşünce ve çıkışlar ile kendinizi ifade etmeye başladığınızda öncelikle garipsenirsiniz - haksızlıkları eleştirme, toplumsal sorunları inceleme (yoksulluk, evsizlik, adalet, vergi sistemi, iyi tarım), tanımadığınız kişilere yardım etme (hayır, infak, bağış), farklı estetik kalıplara yönelme (modaya tamamen kapılma veya dışlama), gibi çeşitli yönelimler şeklinde olabilir bu.
Felsefi olarak, toplumsal düzen, kainat düzeni, inanç sistemleri ve dini pratikler üzerinden de birebir ebeveynlerinizi yansıtmanız beklenmektedir. Bu sizin ve ailenizin modernlik ölçütü olarak onlarca yıl ülkenizde benimsenmiştir. Onların dur dediği yeri sınır bilmek, devam et dedikleri yerlerde yürümekle yükümlüsünüz. Ve doğruların insanlar tarafından belirlenmediği, aksine ilâhi vahiyle bildirildiği bu alanda, anne babanızın, sülalenizin doğrularına, pratiklerine uymanız istenir. Aksi halde pazarlıklar ile karşılaşırsınız. Manevi hayatınız ve dini ritüelleriniz, aile geleneğinizce hatta arkadaş çevrenizce kabul edilen şekillerde seyretmek durumundadır.
Bu evlatlar, yetiştikleri çevre ve yaşıtlarının velilerince seyredilen kulvarlarda, kendilerinden beklendiği gibi yarışmak (tıpkı bir at yarışı gibi!), öne geçmek, parlamak durumundadırlar. Öne geçen çocuklara bakılıp iç geçirilir. Ebeveynlerini en çok yansıtan, en çok övülendir, hayırlı evlattır, tüm yatırımlar doğru çıkmıştır, sülaleye karşı zafer kazanılmıştır (evlat bir proje midir veya 10 lot hisse senedi midir?) ve kimi insanlar bu yarışın içinde hayatlarını kendilerine ait idealler, fikirler, savlar olmadan geçirirler. Kıyafetleri, kitapları, hobileri, inançları, gittikleri yerler, işleri ebeveynleri tarafından belirlenir. Destek olma girişimi, dikteye dönüşmüştür, ucunda ise "ana baba hakkı" beklemektedir.
Velileri ise ayrı bir yarış halindedir. Konu komşuya akrabaya, kendi hayatlarında 5 dakikadan fazla hükümleri olamayacak yabancılara hesap verme hissiyatı içindedirler. O kişi 5 dakika konuşup can sıkar ve hayatına devam eder. Peki ya biz? Bu hayat bizimdir. Kimin çocuğu daha makbul, yarışıdır bu. Evladı savunma gerekliliği zannıyla iç daralarak yaşamaktır.
Oysa, anne babaya hürmet, layığıyla hizmet ve verilen emeklerin çarçur edilmediği bir şekilde, kendi yolunda öğrenci olarak yine güzel bir şekilde yürümek (veya koşmak) mümkün! Sana verilen emekleri, insanlığa yine güzel bir şekilde geri vermen, kimseye zarar vermeden yolunda hak ile yürümen mümkün!
Doğan Cüceloğlu'nun bu kritik sorusunun altında bir yorumcu, şunu yazmış. "Biz, kendi hayat yolumuzun öğrencileri olabiliyor muyuz ki, çocuklarımız olsun?"
Bu soruyu bugün görsem de, 2 aydır benimle yaşıt bazı arkadaşlarımla bu konularda konuşmalarımız olmuştu. Yazdığım cevap:
Bu durum 80 kuşağı çocukları için gerçekleşmedi. Anne babalarının estetik, tarz, yaşam biçimi, düşünceleri, felsefeleri ve inanç modellerini yansıtmak zorundaydılar. Oysa "emek zayiatı" sayılmadan 'kendileri' olarak da hayırlı evlat olmak mümkündü.
Twitter'a sığmayacak olan cevabımın/kendi kendime düşünüşlerimin devamı şu şekilde.
İçinde yetiştiğimiz aile, akrabalar, muhit ve komşular, okuduğumuz okullardaki sınıf arkadaşlarımız ve onların bildiğimiz kadarıyla yaşam biçimleri, bize nasıl olmamız gerektiğine dair, kitaplardan ve müfredatlardan bile önce keskin bir çerçeve getirir. Çocuklukta bu çerçeveyi benimser ve uyum sağladığınız sürece kabul görürsünüz. Farklı bir yöntem, düşünce, farklı insanlar ve yaşam durumları hakkında fazla sorgulama veya şahit olma durumunuz yoktur (bu noktada kızını yardım ettiği ailelerin ziyaretine götüren bir iş arkadaşı hanımı anmak isterim.). Bu soyutlanmışlık ve empoze sizin zihinsel gelişiminizi korumak ve kararlı bir çizgide tutmak için yapılsa da, ilerleyen yaş ile birlikte bu güdümler kişilik gelişmesi için engel teşkil etmeye başlar: benmerkezcilik, hayattan ve hakikatlerinden haberi olmama ("is there life after College?"), arkadaşlar tarafından kolay kandırılma, kolay etkilenme, biraz ilgi görünce bunu sevgi zannetme, biraz onay görünce yanlış kişilere inanma, görüşleri biraz dinlenince aileyi arkaya atma, inatla hata yapma gibi psikolojik süreçler ortaya çıkar.
İçinden geldiğiniz çevre ve alışkanlıklarından farklı düşünce ve çıkışlar ile kendinizi ifade etmeye başladığınızda öncelikle garipsenirsiniz - haksızlıkları eleştirme, toplumsal sorunları inceleme (yoksulluk, evsizlik, adalet, vergi sistemi, iyi tarım), tanımadığınız kişilere yardım etme (hayır, infak, bağış), farklı estetik kalıplara yönelme (modaya tamamen kapılma veya dışlama), gibi çeşitli yönelimler şeklinde olabilir bu.
Felsefi olarak, toplumsal düzen, kainat düzeni, inanç sistemleri ve dini pratikler üzerinden de birebir ebeveynlerinizi yansıtmanız beklenmektedir. Bu sizin ve ailenizin modernlik ölçütü olarak onlarca yıl ülkenizde benimsenmiştir. Onların dur dediği yeri sınır bilmek, devam et dedikleri yerlerde yürümekle yükümlüsünüz. Ve doğruların insanlar tarafından belirlenmediği, aksine ilâhi vahiyle bildirildiği bu alanda, anne babanızın, sülalenizin doğrularına, pratiklerine uymanız istenir. Aksi halde pazarlıklar ile karşılaşırsınız. Manevi hayatınız ve dini ritüelleriniz, aile geleneğinizce hatta arkadaş çevrenizce kabul edilen şekillerde seyretmek durumundadır.
Bu evlatlar, yetiştikleri çevre ve yaşıtlarının velilerince seyredilen kulvarlarda, kendilerinden beklendiği gibi yarışmak (tıpkı bir at yarışı gibi!), öne geçmek, parlamak durumundadırlar. Öne geçen çocuklara bakılıp iç geçirilir. Ebeveynlerini en çok yansıtan, en çok övülendir, hayırlı evlattır, tüm yatırımlar doğru çıkmıştır, sülaleye karşı zafer kazanılmıştır (evlat bir proje midir veya 10 lot hisse senedi midir?) ve kimi insanlar bu yarışın içinde hayatlarını kendilerine ait idealler, fikirler, savlar olmadan geçirirler. Kıyafetleri, kitapları, hobileri, inançları, gittikleri yerler, işleri ebeveynleri tarafından belirlenir. Destek olma girişimi, dikteye dönüşmüştür, ucunda ise "ana baba hakkı" beklemektedir.
Velileri ise ayrı bir yarış halindedir. Konu komşuya akrabaya, kendi hayatlarında 5 dakikadan fazla hükümleri olamayacak yabancılara hesap verme hissiyatı içindedirler. O kişi 5 dakika konuşup can sıkar ve hayatına devam eder. Peki ya biz? Bu hayat bizimdir. Kimin çocuğu daha makbul, yarışıdır bu. Evladı savunma gerekliliği zannıyla iç daralarak yaşamaktır.
Oysa, anne babaya hürmet, layığıyla hizmet ve verilen emeklerin çarçur edilmediği bir şekilde, kendi yolunda öğrenci olarak yine güzel bir şekilde yürümek (veya koşmak) mümkün! Sana verilen emekleri, insanlığa yine güzel bir şekilde geri vermen, kimseye zarar vermeden yolunda hak ile yürümen mümkün!
Doğan Cüceloğlu'nun bu kritik sorusunun altında bir yorumcu, şunu yazmış. "Biz, kendi hayat yolumuzun öğrencileri olabiliyor muyuz ki, çocuklarımız olsun?"
yağmurlu bir Pazar akşamı, İstanbul
Bu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.
Betway in Dubai, UAE - JT Hub
YanıtlaSilBetway is one of the leading 속초 출장안마 providers of online betting in Dubai. The brand is 광주 출장안마 among the most successful in the 정읍 출장샵 business, which 순천 출장마사지 is 당진 출장샵 why it is among the most
Hepimizin hayatta farklı hikayeleri var. İnişler ve çıkışlar oldu ama 7 yıldır birlikte olduğumuz nişanlım ilişkimizi sonlandıralım dediğinde daha çok yıkıldım, o gün hissettiğim acıyı hayatımda yaşamadım. Neyi yanlış yaptığımı sordum ama yorgun olduğunu söyledi, 3 aylık ayrılığın ardından birçok insanın evlerinde huzuru ve sevgiyi yeniden tesis etmesine yardımcı olan büyü uygulayıcısı Dr Ajayi hakkında iyi şeyler söyleyen bir bayanın ifadesine rastladım. erkeğimi gerçekten seviyorum ve onun hayatıma geri dönmesini istiyorum, bu yüzden Dr Ajayi'ye ulaştım ve kendimi açıkladım, biraz danıştıktan sonra sorunun ne olduğu ve ilişkimi yeniden düzeltmek için ne yapmam gerektiği söylendi, benden istenenlerin hepsini yaptım ve sonra 72 Büyünün bitiminden birkaç saat sonra nişanlım benimle iletişime geçti ve artık mutlu bir evliliğimiz var. Gerçek bir büyücünün yardımına ihtiyacınız varsa Dr Ajayi'ye güvenebilirsiniz ve inanıyorum ki tekrar gülümsemek için bir nedeniniz olacak. Viber / Whatsapp ile iletişime geçin: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com
YanıtlaSilBüyük adam Dr Ajayi'nin ataları tarafından nasıl manevi güçle kutsandığını dünyayla paylaşmak istiyorum. 2 yıldır benden ayrılan kocamla evliliğimi yeniden birleştirmeme yardım etti, onu geri kazanmaya çalışıyordum ve neredeyse pes ediyordum ama Dr Ajayi beni yeniden gülümsetmeyi başardı. Dr Ajayi gerçek bir büyü uygulayıcısıdır; ayrıca Dr Ajayi'nin yardımıyla Eski sevgilinizi geri alabilir ve sonsuza kadar mutlu bir hayat yaşayabilirsiniz. İletişim E-postası: drajayi1990@gmail.com veya Whatsapp: +2347084887094
YanıtlaSil