Ana içeriğe atla

5 Sure, 5 Ayet ve İnfak/Sadaka/Paylaşma Üzerine Bir Derleme Çalışması

Problemin Tanımı

Onlara, "Allah'ın size lütfettiği rızklardan dağıtın!" dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: "Allah'ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu." Yâsin, 47 [1]

Bir başka çeviriden incelersek,

Ve onlara, "Allah'ın size verdiklerinden bağışlayın" denildiğinde, o inkârcılar, inananlara, "Dilediği takdirde Allah'ın besleyebileceği bir kimseyi, biz mi besleyeceğiz? Gerçekten siz, apaçık bir sapkınlık içindesiniz!" derler. Yâsin, 47 [2]

Bunları Allah doyursun! Bunları devlet doyursun! infâk sahasında emek veren herkesin çok yakından bildiği bir söylemdir. İster mülteci, ister Türk olsun, düşkün, yoksul insanlara el uzatmak için insanları davet ettiğinizde, tam da bu ayette bahsedilen söylem ile, tam da ayetin belirtmeden geçmediği apaçık sapkınlık/akıl yolundan sapma suçlaması ile karşılaşırsınız. Dikkat edilecek nokta ise, nankörlüğe sapanlar/inkârcılar ile inananlar/iman edenlerin ayette karşı karşıya konumlandırılması, bu iddialarda bulunan kişilerin dolaysız bir açıklıkla nankör/inkârcı sıfatlarıyla tanımlanmasıdır. İki sıfat, birbirine dönüşür, çünkü nimetleri verene nankörlük ile nimeti verenin Allah oluşunu inkâr birbirini izler. Nimeti vereni bilirseniz, nankörlük edip paylaşmamazlık edemezsiniz.


Metodoloji

"Ey kavmim! İşte size mûcize olarak Allah’ın gönderdiği dişi deve. Onu bırakın Allah’ın mülkünde otlasın. Ona kötülük etmeyin; sonra sizi, yaklaşan bir azap yakalar." Hûd, 64

Sâlih kıssasında sözü edilen bu deve ile ilgili olarak tefsirlerde birçok ilginç mâlûmat yer almaktadır. Bu devenin bir kayadan çıktığı dahi öne sürülmüştür. Oysa Reşid Rızâ'nın da belirttiği gibi bu devenin "Allah'ın devesi" diye isimlendirilmesi, belli bir şahsa ait olmaması anlamına gelir [3]. Burada mucize olan şey devenin doğumu yahut diğer özellikleri değil, sahipsiz ve korumasız olması sebebiyle insanların saldırısına açık olması ve kendisine zarar verilirse ilâhî cezanın geleceğinin bildirilmesidir [4]. Nitekim Kamer suresinde (54/27) bu devenin bir imtihan vesilesi olduğu belirtilmektedir.

Kıssada bu uyarı üzerine deveye derhâl zarar verilmesi, yani korumasızlığından anında istifade edilmesi ile belli bir gücü, koruması, dayanağı, maddî bir garantisi bulunmayan yoksul ve düşkünlere zarar verilmesi benzer durumlar teşkil eder. Buna göre belli bir sahiplenicileri olmayan (bir devlete, yönetime bağlı olmayan, sığınmacı, mülteci halklar ve bir efendileri, rızk sağlayıcıları, işverenleri, kazanç garantileri olmayan) yoksul ve düşkünler de Allah'ın mülkü üzerinde pay sahibidir ve kendilerine zarar verilmesi, emanete hıyanet kapsamında ilâhî cezaya tâbidir.

Bu insanlara, tıpkı Allah'ın devesinde olduğu gibi, özel bir destek, yardım uzatılmasa bile, zarar verilmeden yaşamlarını idame ettirmelerine izin vermekle insanlar yükümlü kılınmıştır. Ayette deveye zarar veren kavim, sahipsiz bir hayvanın sınırsız otlaklar ve ardı arkası kesilmeyen bir su kaynağından alacağı bir miktarı kıskanmışlar ve çok görmüşlerdir. Korunmasız insanlara destek bir yana, zarar verilmesi hâlinde, "Allah'ın mülkünün geçici sahipleri olan insanları" da bir azabın yakalayacağına, ya da hep onlara ait olacağını zannettikleri mülklerine son verileceğine bu ayette söz verilmiştir.


Sonuç

Hani, İbrahim de şöyle yakarmıştı: "Rabbim, göster bana, nasıl diriltiyorsun ölüleri?" "İnanmadın mı?" diye sordu. "İnandım, dedi, ancak kalbimin tatmin olması için..." Allah dedi ki: "Kuşlardan dört tane al, onları kendine ısındırıp alıştır. Sonra her dağın üstüne onlardan bir parça koy. Sonra da onları çağır. Koşarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. (Bakara, 260)

Bakara 260. ayet, "İbrahim'in kuşları"na dairdir. Hemen ardından, "infâk" bahsine geçer Kur'an. Kuşların (ölümden sonra) dirilme bahsinden infâka geçiş, dikkat çekicidir. 260 ve 261. ayetler bir arada okununca, aslında bir bahis değişikliği olmadığına kanaat getirir Senai Demirci, ve bu tefekkürü, son derece isabetlidir [5].

Mallarını Allah yolunda infak edip harcayanların durumu, yerden, her başağında yüz dane bulunan yedi başak çıkarmış bir daneye benzer. Ve Allah, dilediği kişi için daha da arttırır. Allah Vâsi'dir, yaratışını ve yarattıklarını genişletir; Alîm'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir. (Bakara, 261)

Buna göre "infâk konusundaki güvensizliğimiz" ile, "öldükten sonra dirilme konusundaki güvensizliğimiz" paralel yürür. Bize göre ihtiyacımız olan, hattâ biraz daha üstüne katmayı isteyecek kadar az bulduğumuz servetin, infak niyetiyle elimizden çıkardıktan sonra, bize kat kat fazlasıyla iade edileceği konusunda Rabbimizin verdiği söze güven sınavı yaşarız. Elimizden çıkardığımız mal, bizim için ölüdür. Bize faydasızdır, ölmüştür. Bize yeniden verileceğine aklımız yatmaz. "İbrahim'in kuşları", servetimizi de temsil ediyor.  "Onları sana bir kere veren, yeniden verebilir diyor "İbrahim'in kuşları" meseli. 

Tartışma

"Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı. Oğlanların babası da hayır ve barış seven bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar ergenliklerine ulaşsınlar da Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendi buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur." Kehf, 82

Ayette, iki yetim çocuğa ait bir hazinenin, olgunluk yaşlarına ulaşınca çıkarmaları üzere, Hızır a.s tarafından bir duvarın doğrultularak (veya yıkılıp baştan yapılarak) gizlenmesiyle ilgili açıklama yer alır. Kehf 77'de belirtildiği üzere kasaba halkı, Mûsa ve Hızır a.s'a yemek vermeyi reddeden, yüzlerine kapıları dahi açmayan, gaddar bir halktır. Böyle bir kasabada yetim olarak yaşamını sürdürmenin kolay olmayacağı tahmin edilebilir. Ancak burada kritik nokta, "babası sâlih ameller işlemiş bir kul olarak yaşamış" olmasına vurgu yapılmasıdır. Baba kelimesi, ata anlamına da gelerek, çocukların doğrudan babaları değil dedeleri ve önceki nesillerden bir atasını da kapsayabilir. Definenin babaya ait olmadığı da ayetten anlaşılmaktadır. Çünkü öyle bir durumda miras yolu ile, yetim oğullara bırakılırdı. Bu define, tamamen ve sadece, babası veya önceki nesillerden bir kan bağı akrabası, sâlih amellerde bulunduğu için yetimlere Allah'ın lütfettiği bir rızktır. 

Buradan, soyunuzdaki bir kişinin, sadece sâlih bir amelde bulunması sonucu, size, çocuklarınıza, torunlarınıza bir hayır isabet etmesi söz konusu edilmektedir. Günümüzde, "çocuklarım için biriktirmeliyim" zannı ile helâl olmayan yollara sapmak veya, "biriktirmek de biriktirmek" hatalarının bu ayetle nasıl alaşağı edildiğini görmek mümkündür. "Evlatlara kalsın" bakış açısından ziyade bir noktada yapılmış bir inf'âk ile, kendiniz ve neslinizin lütfa mazhar olmasını garanti altına almış oluyorsunuz. 

Bir diğer nokta ise lütfun, "zamanı gelince" yetim çocuklara bahşedilecek olmasıdır. Bu demektir ki bu çocuklar yıllarca zorluk çekecekler, belki, babalarının, atalarının onlara bir hazine bırakmaması yüzünden, tıpkı günümüzdeki anne babaların ya da çocuklarının yaptığı gibi, hayıflanacaklardır. Oysa erken bahşedilen bir lütfun, onlardan koparılıp alınacağı, muhtemelen öldürülmelerine neden olacağı da açıktır. 

EK

Gördün mü dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Yoksulu doyurmayı özendirmez o. (Mâun, 1-3)

Bu 3 ayet, Kehf 77 ve 82 ile doğrudan bağlıdır; yetimi itip kakan Kehf suresindeki kasaba halkıdır ve yoksulu (yanlarında bir mal varlığı bulunmayan Tanrı misafirleri Mûsa ve Hızır a.s) doyurmaya özendirmemişledir. Bu iki eylemi yapanlar, ayette dolaysız bir şekilde, dini yalan saymakla suçlanmıştır ve bu suçlama, en başta yer alan Yâsin, 47. ayetteki, nankörler/inkârcılar tanımlamasını doğrulamaktadır.


KAYNAKLAR

1. Kur'an-ı Kerim, Türkçe Meali. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Yeni Boyut Yayınları, 124. baskı.

2. Aziz Kur'an, Çeviri ve Açıklama. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Beyan Yay. Ekim 2016, İstanbul.

3. Tefsirü'l Menâr, A'raf, 7/73, M. Reşid Rıza Menâr, Kâhire 1946.

4. "İndirildiği Dönemin Işığında: Kur'an Tefsiri - Tevhid Mesajı", Prof. Dr. Hasan Elik, Dr. Muhammed Coşkun, 3. baskı, Haziran 2016, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı (İFAV) Yayınları.

5. Her Güne Bir Ayet, Dervişin Yolu, Senai Demirci. Hayy kitap, 1. baskı Nisan 2019, İstanbul.


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze