Ana içeriğe atla

Büyüyünce atmak

Pek çok şey için geçerli bu yazacaklarım, o yüzden eğer bu konuda vicdan azabı çekmek istemiyorsanız, o 'pek çok şey'den uzak duruyorsunuz. Ama bu sefer de, onların bir süre verebileceği keyiften mahrum oluyorsunuz. Hayatı mı kaçırıyoruz yoksa, diye düşündüğünüz bile oluyor.



Birincisi, evcil hayvan beslemek. Küçükken, az yer kaplarken, sevimliyken eve ya da işyerinize almak. Sonra büyümesi, ihtiyaçlarının artması, tuvalet temizliği. Tatile matile değil, alıp başını bile gidememek. Bakacak, su verecek, temizleyecek birinin aranması gerekliliği ve  'alırken bana mı sordun' bakışıyla karşılaşma olasılığı. Daha da büyürse eş ihtiyacı, öyle daha 1 yaşına gelmeden zart diye hadım etmek değil, bir-iki kere anne ya da baba olma hissini yaşamasına izin verecek kadar vicdanlıysanız tabii, ve yavruları, işbubaşlık (!) çekincesiyle vermek birilerine. Ya da çocuk yapıp size yıllar içinde alışmış, hatta insan yaşlanmasına göre 3-4 kat hızlı yaşlandıkları için neredeyse ömrünü  sizinle geçirmiş bir hayvanı uzaklaştırmak gibi korkunç bir şey yapmak zorunda kalmak.

İkincisi, bitki yetiştirmek. Küçükten ektiysen ya da tohumdan, fazla büyüyüp büyümediği konusunda fikrin olmalı. Ve yine, alıp başını gidememek. Her gün su isteyenler, arada toprak havalandırması gerektirenler, haftalık duşa sokulması lazım olanlar, budamaları, yaprak-çiçek döküntüleri.. Aşırı uzuyorsa ikidebir budamak salonlara sığdıramamak, bir tırmanıcıysa duvar badanalarını söke söke ayırmak zorunda kalmak. Feci yaprak tohum saçıyorsa balkona çıkartmak, kışın orada donması. Tatilde komşuya bırakılıp ölüsü alınan çiçek hiç de az değildir. Daha da kötüsü, çok güzel büyümüş ve ağaçlaşmış pekçok salon bitkisini sokaklarda çöplerde görmektir.

İşyerinde hayvan bakımı nadir olsa da çiçek bakımı daha kolay. Gerçi o çiçek neredeyse herkesin çiçeği oluyor, gelen suluyor giden suluyor, çayının dibini döken bile oluyor ve harika açan bembeyaz bir zambaksa çalınması da muhtemel. Ayrıca işyerini değil evinizi güzel göstermesi daha mühimse sizin için, çok iyi bir seçenek sayılmaz.

O yüzden bitki ya da hayvan bir canlıyı hayatımıza alacaksak ilerisi için düşünülmesi gereken çok şey var. Çoğu anne baba çocuklarına -hatta kendilerine-, 'hasta olursa, kaybolursa kaza geçirir ölürse çok üzüntü olur' diyerek evcil hayvan almazken aslında 'büyüyünce atma'nın bilerek ya da bilmeyerek önüne geçmiş oluyorlar. Çünkü size sırdaş olabilirler, çok sevebilirsiniz, ama birine aşık olduğunuzda, bir bebeğiniz olduğunda, ya da uluyup uyutmadıkları bir gece sonunda, sıkılmanız mümkündür.

Büyüyünce ne yaparım sorusu nedeniyle ya başkalarının hayvanlarını seversiniz veya çiçeklerine bakarsınız ve vicdanınız rahat olur, ya da yaşamınızı, evinizi, bahçenizi özellikle o hayvana göre -tıpkı çocuğunuzmuş gibi- düzenlemeyi baştan kabul edip işe başlamanız gerekir.

Şimdilik çiçeklerimiz idare ediyor, büyük ve susuzluğa dayanabilen tipteler, bir de işyerinde bir minik su kaplumbağasını seviyoruz.





İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

  1. İnsanları sevmeye gücü olanlar gezegenimizin seçkinleri olup, insan dışı diğer canlıları da sevme kudretine sahiptirler. Hatta onlar doğa olaylarını incelemeyi de anlamaya çalışmayı da yürek sıcaklığı ile meraklarının göstergesi olarak sunarlar cansız denilen varlıklar da ( kayalar, göller, peneplenler, yıldız kaymaları vd), sayelerinde canlanırlar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze