Meğer bizim insanımız, hormonsuz, ilaçsız, şişirilmemiş, doğal gıdaya ne kadar hasretmiş! Meğer biz kayış gibi hıyarlardan, 2 günde çürüyen top gibi soğanlardan, sünger-dokulu domateslerden, amorf-çileklerden, sudan oluşması gerekirken kabak-kristalize karpuzlardan ne kadar bezmişiz!
Rahmetli dedemin köyündeki evin bahçesinde, bir çağla ağacı bir çağla vermiş bir vermiş ki, kime yedirsem bir daha istiyor. Ağaç bununla da kalmamış, tüm çiçekleri tozlaşıp yerlere saçılmış, tüm çevresini de badem fidesi yapmış. Yaz-kış Allah'ın baktığı suladığı, ama en bakılanlardan bile daha coşkun çağla!
Biz hakikaten, yemeklik ayrılan yerlerden artanların da, yenmeyecek kemiklerin de öğütülüp yine kıymalara, et-tavuk bulyonlara basıldığı, et yedik sanırken haberlere konu olup "at yemişiz biz yahu" dediğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Yazarlarımız "Nerede bu eşekler?" diye yazılar yazıyorlar, yedik hepsini çünkü! O tavuklara öyle bir Östrojen basıyorlar ki, onu yiyen erkek kadın, kadın da süper dişi oluyor. Sonra da erken ergenlik, ay halini 3 ayda bir gören ya da kılıç yemişçesine kan değerleri yerlerde sürünen, hormonları alt üst yeni nesil, erkekler de meme küçültme operasyonlarının reklamını yapan cerrahlarla Pazar söyleşilerinde konuk...
Bozulan toprak değil, bu çiftçiye köylüye ne oldu? Hadi onlar çaresiz kaldı da hinliğe cinliğe teslim oldu, ya onlara güvence sağlaması gereken devlet? Biz o saf, bize has gıda tohumlarımızı niye koruyamadık? Nedir bu 'İsrail tohumu' deyip durdukları? Bizim kendi tohumumuza ne oldu? Niye güzel gıdalarımız varken yetişiyorken, mantıksızca ithal ediyoruz? Niye çarığını çürüğünü biz yerken, doğru dürüst olanları semtimize uğramıyor?
Marketteki çoğu gıda sahtelik dolu hakikaten. Tüm bisküvi kraker milletinde yazan "peynir altı suyu tozu" mesela. Tuzun kendisinin suyu mu çıktı da, suyunun tozunu koyuyorsunuz? Hep tuhafıma gider. Bu gofretler dondurma reklamlarındaki bitmez tükenmez çikolata nehirleri. İnsanlar bu kadar mı aburcubur yiyor? Tüm bu GDO'lu soya yağları, etlere kıymalara... Daha yazmayayım, hiçbir şey yiyemeyeceğiz çünkü daha okursak.
Her yiyen, iç yağları eriye eriye, köyüne geri dönmüşçesine gözleri kapalı yedi. Her yiyen bir daha istedi. İnsanın değil, Allah'ın yetiştirdiği çağla.
İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.
İYİ TARIM İYİ GELECEK kampanyasını sonuna kadar destekliyorum.
YanıtlaSilo ağaçtaki amcayı ailecek çok seviyoruz:)
YanıtlaSilÇOCUKLARIN MEYVE BAHÇELERİ de aynı şekilde iyi bir girişim. Umarım somut sonuçları olur ve duyururlar.
YanıtlaSilağaçtaki adamın yorumu: ağaç yaklaşık 60 yıllık , meyvesi tarif edildiği gibi. Çağlaları toplarken incitmemeye çalıştım. Ama ağacı diğer bir güzelliği daha var benim gibi 59 yaşındaki bir adamı düşürmemeye gayret etti. Bi diğer güzelliği daha var: 10 metre ötesinde köylülerin "yoz" adını verdiği bir başka badem ağacı var. O da elli yıllık. Onun çağlaları "kayış" gibi idi. 3 yıldır değişime uğradılar. Onun meyveleri de bu kaliteli çağla haline dönüştüler. Herhalde ağaçta toplanmadan kalan meyveler rüzgarla tozlaşmaya uğrayıp faydalı mutasyon oluşturdular. sevgiler
YanıtlaSilgüzelim en doğalından bitkileri şimdi organik diye sükse birşeymiş gibi fahiş fiyatlara kakalıyorlar ..
YanıtlaSil