Ana içeriğe atla

Sodom ve Gomorra


Sodom ve Gomorra, Adn Cennetiyle karşılaştırılabilecek güzellikte bahçeleri, bolluğu ve bereketi olan, ancak eşcinsellik günahından vazgeçilmemesi nedeniyle Tanrı tarafından ateşle tamamen kavrularak yıkıma uğratıldığı kutsal kitaplarda rivayet edilen iki büyük şehirdir.

Kendisiyle ilgili bildikleriniz, kitabın iç kapağında yazanlardan ibaretken bu yazarı okuyorsanız, 4. kitapla ilgili çok mühim bir açıyı kaçırıyorsunuz demektir. Belki de, tamamen bu cehaletle, önyargılardan uzak kalarak okumalıdır bu kitabı. Sodom ve Gomorra, Kayıp Zamanın İzinde yapıtının belki de en içtenlikli kitabıdır, oysa tamamen başka insanların iç dünyaları üzerine kurulmuştur, yazarın 3. kitabın sonunda tesadüfen keşfettiği bir giz ile açılır ve eşcinsellerin aslında birbirlerini farkedecek denli az, ama çevremizde bir o kadar da çok olduğunu gösterir. Gerçekten, bir algı açılımıyla başlayan bu süreç, çevresindekiler içindeki eşcinseller, seviciler ve bu insanların eşleri, insanlarla ilişkileri, iniş çıkışlı duyguları, çelişkileri ve değişen hayatlarını anlatmasıyla devam eder.

Balbec'e yaptığı ikinci ve son seyahatinde yazar, bir burjuva ailesi olan Verdurin'lerin salonuna akşam yemeklerine gitmeye başlar, bu salon, sosyete tarafından küçümsense de, zaman içinde yükselecek, çeşitli tesadüfler sonucunda kimsenin aklından bile geçiremeyeceği bir üne kavuşacaktır. Bu salonun müritleri, kendi aralarında bu küçük aileyi bir yandan genişleten, bir yandan korumak için çeşitli tuzaklara başvuran renkli kişilerdir; bir doktor, bir bilim adamı, bir paleograf; ayrıca yetenekli bir keman virtüözü, yazar ve kuzini diye tanıttığı kız arkadaşı Albertine her gece uzun bir tren yolculuğunu göze alarak oraya giderler.

Bu salona, soylulardan Mme de Guermantes'in kuzeni olan Baron Palamede de Charlus da, beklenmedik bir şekilde katılır. Charlus, bu salonun sosyetede yükselmesine neden olacaktır.

Motorlu arabaların henüz çok nadir olduğu Balbec'te mevsim sonuna doğru yazar ve Albertine, uzun gezintilere çıkarlar, bu sırada yazar, bu kızın başka sırlarını keşfeder; bir türlü inanmak istemediği bu sırlar kâh doğrulanmakta, kâh boşa çıkmaktadır, en sonunda ise Albertine'in âni bir itirafıyla, yazarın tüm hayatı yön değiştirir ve ikisi birden Balbec'ten bir daha dönmemek üzere ayrılarak, Paris'e doğru yola çıkarlar. Aşık olmayan bir erkeğin ıstırapları, bir âşığınkinden çok daha farklı ve bilinmezdir, bununla birlikte, aşkı ve aşk olmayan'ı büyük bir başarıyla tarif edebildiği halde, kendine ve kararlarına söz geçirememesi inanılmaz; bir o kadar da insanîdir.



Marcel Proust, Sodom ve Gomorra - Kayıp Zamanın İzinde II. cilt, 
s. 1553-2086, Temmuz 2010. 
çev. Roza Hakmen, YKY/Delta Yayınları.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze