Ana içeriğe atla

Mutluluk

... elimizde. Bir kez daha. Her yerde söylenir ki para pul mal mülk (hep de bu ikili sözcüklerden ibaret şeyler) mutluluk getirmez, diye; ama hep de bunlardır akıllarda olanlar. Bunlarsız hayatlarında mutsuzlukla boğuşur insanlar, mutsuzdurlar veya öyle zannederler.

Mutluluk eşiği diye bir kavramın varlığı daha önce ispatlanmıştı (Minnesota University). Yine de insanlar sosyal karşılaştırma ölçütünü kullanarak mutluluklarını sınırlamaya devam ediyor (Massachusetts Institute of Technology). ('Mutluluk, diğerlerinin ıstırabı düşünüldüğünde hissedilen heyecandır.' A. Bierce) Şimdiyse mutluluğun genleri üzerine kanıtlar bulunuyor (University of California). OXTR (Oksitosin reseptör geni) stres ve depresyonla başetmede en önemli özelliklerle ilişkili. Bu özelliklerden kasıt, hayata pozitif bakış, kendine güven, hayatınız üzerindeki kontrolün sizde olması. Oksitosin ayrıca sadakat, annelik, kaygı gibi değişik durumlarda da etkin. Beyinde bir olumlu duygular etkinlik bölgesi var (University of Wisconsin). Beynin sol ön tarafındaki prefrontal korteks.

Asıl sonuçlar;

Mutluluğun %50'si genetik yapı tarafından belirleniyor.
%10'u yaşam şartları (zengin/fakir olmak, sağlıklı/hasta olmak, güzel/sıradan olmak, evli/bekar olmak gibi).
Geriye kalan %40 ise 'kendi davranışlarımız' tarafından belirleniyor.

Yani mutluluk sahiden elimizde. Bu gerçek, davranışlarımızı kontrol ederek, doğru şeyler yaparak, mutluluk eşiğimizi yükselterek daha mutlu olabileceğimizin bir kanıtı. Böyle önemli bir oran üzerinde bizim kontrolümüz var.


Bazı temel ölçütler;
  • Aile ve arkadaşlara önemli miktarda zaman ayırmak,
  • Sahip olunan şeyler için minnet duyabilmek,
  • Çalışma arkadaşlarına veya başkalarına yardım etmek,
  • 'Şimdi'de yaşamak,
  • Yapmak istediklerine sadık olmak (sosyal bir konuda mücadele vermek, çevre bilinci, bir hobi öğrenmek veya geliştirmek vb.)

Bir diğer ilginç sonuç, kişi başına düşen gelirin artmasına rağmen, insanların yaşam memnuniyetinde pek fazla bir değişim olmaması, aksine stres, depresyon vb vakalarda artış görülmesi.

Hükümet politikalarında GSMH'nın (Gayri safi mili hasıla) değil GSMM'un (Gayri safi milli mutluluk) kullanılan tek ülke Himalaya'larda küçük Butan Krallığı.

O halde iş nefis terbiyesinde düğümleniyor; madde-meta düşkünlüğünden sıyrılıp basit şeylerle memnun olabilmek, alçakgönüllülük, şükür, vicdan, merhamet, doğaya hayran olabilme, sanat ve estetikten keyif almak, uğraşılar edinmek, düşünmeyi sevmek, paylaşım, aileyi/akrabayı yok saymamak ... yapılacak çok şey var. Tüketim çağında, bencilliğin geçerli olduğu zamanda bu maddelerin çoğu zor ama..  İstemek yeter.


Referans: TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Mart 2012, Sayı 532.

Yorumlar

  1. Bütün bunlardan daha önemli bir durum var: özgürlük ve adalet duygusu; bunlar için insanlar ve tüm insanlık çok büyük savaş vermiştir. Bunlar insanlığın en büyük erdemleridir.
    Dr Burhan Topal

    YanıtlaSil
  2. çok güzel bir yazı olmuş. tam baş ucuna koymalık...

    YanıtlaSil
  3. Çok teşekkürler. :) Üçünüz de mutluluk kaynağımsınız ;)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze