Ana içeriğe atla

NY, Bitmez Tükenmez NY

Liberty Island
Ellis Adası Müzesinde bir Türk
 New York gezi yazılarıma başlıklar tükendi ama kendisi tükenmedi tükenmeyecek.



Ellis Adası'ndan Manhattan
 New York maceralarına henüz doyamayanlar var. Ben de kısa kısa notlar yazmaya devam ediyorum. Oraya gidip de Özgürlük Heykeli'ni görmemek olmaz.

Önce mahşerden pek farklı olmayan bir kuyrukta saatlerce bekliyorsunuz.  Not: randevu kuyruğu ayrı ve bomboş. Randevu alın.

Sonra sürüler halinde insanlar dev vantilatörlerle soğutulan çadırlara alınıyor. 2 kere x-ray vb. cihazlardan geçiyorsunuz. Ve çok acele etmek zorundasınız. Berbat bir his. Sonra feribot görünüyor.

Ellis Island Museum
Liberty Adası'nda feribot boşalıyor ama az ilerideki Ellis Adası ve Müzesi'ni gezmek daha anlamlı. Eskiden New York'a göçler çok fazlayken ilk gelenler bu adaya alınıyor, çeşitli muayenelerden geçiriliyor, sınıflandırılıyor, geçer not alanlar Manhattan'a giriş yapabiliyormuş. Geçiş yapamayanlar, hastalananlar, doğanlar ölenler evlenenler.. Burayı gezerken kulaklıklı tur rehber cihazını mutlaka kiralayın.

Müzenin hediyelik eşya dükkânında Türk Yemeklerine dair bir kitap!

Ground 0 inşaat alanı


Sonraki durak 11 Eylül saldırısıyla yıkılan İkiz Kuleler'in yerine inşaatı devam eden yeni kuleler ve anıt alanı. Anıt çok geniş granit bir duvar ve ölen 2500 kişinin isimleri yer alacak.

Çok daha yüksek kuleler yapılıyor. Sayısı sanırım 4. Çevresi, Ground 0 tanıtım broşürleri dağıtanlarla dolu. O görüntüleri izlemiş herkes için çok etkileyici, duygulandırıcı. Tam da NY günlerimizde The Eleventh Day kitabı valizdeydi.

Yeni World Trade Center yakınında çok güzel bir bina ve içinde güzel restoranlar keşfettik. İsmi Yushi.  Bardak içinde meyveler ve mini mini tatlılar harikaydı.















New York'ta muhteşem lezzetleri keşfimiz 4. güne rastladı. Hotel Waldorf Astoria'nın alt katındaki Oscar's Brasserie tam bir gurme mekânı. Harika yemekler, salatalar, tatlılar. Yemekten sonra bir Central Park gezisi daha yapabilirsiniz.
Empire State Building
ileride Central Park
 Akşama doğru, günbatımı yakınken Rockefeller Center Top of the Rock zamanıdır! Yani New York'u ve millerce ötesini 80 civarıncı katın terasından görmeye çıkmak. Kuyruklarca beklemek. Gişede mutlaka NY ufuk silüet broşürlerinden alın. Müthiş hızla yükselen asansör ayrı bir heyecan. Geceye doğru NY ışıklarını seyredin.

Göklerden aşağı inince, Rockefeller Center önündeki kışın buz pateni yazın cafe alanı olan yerde dondurma yiyip soğuk bir şeyler için.

Buraya Noel zamanı gelmeli ve tam da bu noktaya kurulan dev Noel ağacını görmelisiniz. Pistte sevdiğinizle el ele aheste aheste buz pateni yapmalısınız.



© 2012 Fotoğrafların her hakkı saklıdır.  
Photos copyright by Serra Dag © 2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze