Ana içeriğe atla

Gülün Adı - 1. Gün

İlk okuyuşumun üzerinden geçmiş 15 yılın şekil verdiği bir zihinle, Gülün Adı yeniden elimde.


Bu kitap, bilinen tüm polisiye romanlarından daha farklı, bilinen İnanış üzerine romanlardan da farklı; bu yüzden öyle büyük bir ilgi uyandırdı.

Zamanının ses getiren ve moda olan eğilimleriyle yazılmış değildi, İnanç, Dinler ve Orta Çağ üzerine zengin bir bilgisi olan bir adamın ürünü olarak ortaya çıkmıştı ve bu övgüyü hak ediyordu.

Yazarı, üniversitede göstergebilim dersleri veren bir kişiydi ve göstergebilim, anlambilim hem sanat hem inanç hem de polisiye bileşkesi için muhteşem bir anahtardır.

Sinemaya uyarlanan tüm iyi edebi eserler gibi, sözcüklerin gücü her zaman görüntüden daha fazladır. Yazılmış olan herşeyin, yazılacak olan'a bir katkısı veya etkisi vardır. Bu etki, yazılmış olanı çürütüyor, geçersiz sayıyor bile olsa.


Tıpkı Koku, Jane Eyre, Emma, Gurur ve Önyargı gibi romanların veya Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin filmlerinde olduğu gibi Gülün Adı'nda da kitapta yer alan pekçok sahne atlanmıştı ve fanatik okurlar için bu affedilmez bir şeydi. Bana göre ise, birbirinden kopuk sahnelerle dolu bir film akışıydı.

Kitapta anlatılan olaylar 7 Gün'ü kapsıyor ve her gün, 8 adet kanonik saatle ayrılan bölümlerden oluşuyor (Tan Sökümü, Sabah, Öğle, İkindi, Günbatımı, Akşam, Gece yarısı ve Alacakaranlık).


"Birinci Gün"

Romanın temel aldığı el yazmasını yazan Adso, henüz genç bir çömezdir ve anlattıkları, tıpkı anı yüklü bir zihinden çıkan şeylerin doğallığını, heyecanını, karmaşasını, sabırsızlığını içerir. Artık yaşlanmış olan bedeni, olmuş olanları olacak olanlar gibi anlatmakta zorlanır. Anlattıklarında ilk kez karşılaştığı nesnelerle ilgili betimlemeleri ilk günkü kadar canlı ve zengindir. Burada, Hristiyan inancının görsellik ve imgelemlerle olan karmaşık ilişkisinin de payı olduğunu unutmamak gerek.

Metin, aynı zamanda olayların geliştiği sıralarda İnanç Dünyası'ndaki karmaşayı, önemli bazı kişileri ve olayları da özetler. Bu kısım, küçük bir not defteri ve kalem olmaksızın okuyucuyu biraz zorlayabilir.



Ayrıca suç ve suçluluk, gülme ve neşe, bilimin amacı, imgelerin sınırları üzerine önemli konuşmalar ve tartışmalar da geçer; bu konular sadece Hristiyan inancının değil, aslında tüm dinlerin tartıştığı konular olmaları nedeniyle dikkat çekicidir. Bunlar her ne kadar İtalya'nın bir köşesindeki bir tarafı uçurumla çevrili bir manastırda geçiyor olsa da, sözcükler dünyanın öbür ucundaki herhangi bir insan için de düşündürücü ve anlaşılırdır.

William'ın çok az sayıdaki söz ve yanıttan ulaştığı çıkarımlar polisiye türlerindeki klasik dedektiflerle boy ölçüşebilir, bir farkla: bunlar modern teknoloji yardımıyla varılmış sonuçlar değil, onlarca yıllık iman geleneklerinden süzülerek ortaya çıkan şeylerdir. İpuçlarına konu olan nesneler son derece sıradan, çıkarımlar ise beklenmediktir.


Romanın ismi ise, Gül ile Hristiyanlığın geçmişte iç içe geçtiği bazı olay ve toplulukları göz önüne alırsak, bana göre ince anlamlar içermekte. Bu yönüyle değerlendirebilmek için, yazarın Foucoult Sarkacı yapıtını okumanızı önereceğim. Ama önce; Gülün Adı.


devamı da var:
Gülün Adı -  2. Gün >>

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze