Ana içeriğe atla

Kopenhag, Danimarka! - Copenhagen, Denmark!


Üç günlük bir konferans için Kopenhag'a indiğimde beni 15 dakikada kent merkezine getiriverecek beş yıldızlı otelden hallice bir tren bekliyordu. Hava serindi, oysa Haziran ayıydı, sıcaktan kaynayan bir İngiltere'yi ardımda bırakıp gelmiştim.

Metro sistemleri çok gelişmiş, herkes İngilizce konuşabiliyor, ama İngilizce bilgilendirme tabelaları hiç yok sokaklarda. Özellikle Ulusal Müzeyi ararken zorlandık, çünkü haritada bazı sokak isimleri de atlanmıştı.

Danimarka pahalılık anlamında gerçek bir çılgınlık. Yüzlerce Kuron veriyorsunuz bir içeceğe, aslında birkaç sterlin ya da Liradan fazla etmiyor.

I was welcomed with an underground train which was no different than a 5-star hotel suite when I landed Copenhagen for a 3-day conference. It was cold, although it was June; and I had left an England which was boiling behind me.

Underground system is excellent, everyone can speak English fluently, however there were no signs in English anywhere. It made our lives hard especially when we were looking for the National Museum of Denmark, because some street names were skipped in the maps.

Denmark is a total madness considering the prices. You pay hundreds of krone to a bottle of drink, which is actually a few pounds or Turkish Liras.



Kopenhag Kent Merkezi binasında konferans katılımcılarına bir hoşgeldin resepsiyonu yapıldı. Tarihi binaları görmek çok güzeldi.
There was a Welcome Reception for the conference participants in Copenhagen Town Hall. It was nice to see all those historical buildings around.



Flaman keki. Elmalı, bir harika. Zaten o kadar çok tatlı türü var ki hayatımdaki en sağlıksız beslendiğim 3 günü geçirdim diyebilirim.
Danish pancakes. With apple and cinnamon. Lovely. There were so much of these desserts that I can say these 3 days were the days in which I had the most unhealthy nutrition in my life.

 Hediyelik eşyalara bakmakla yetinmedik, bir de fotoğraflarını çektik. Alabileceğiniz en akla ve cüzdana yatkın şeyler kartpostallar. Buzdolabı mıknatıslarını ilginç bir şekilde otelde daha ucuza bulabiliyorsunuz!

We not only watched the gifts in the shops, but also took pictures of them! The cheapest and most logical gifts for your budget are the postcards. Interestingly, the fridge magnets were available for cheap in the hotel reception.




Nyhavn, gerçek bir güzellik. Burada oturup bir şeyler atıştırmak çok keyifli, hele yanınızda tam kafanıza göre insanlar da varsa! Büyük porsiyonlarda gelen yemeği paylaşın, böylece finansal olarak çökmezsiniz. İleriye yürürseniz denize kadar gidebilirsiniz, ayrıca nehir turları da var.

Nyhavn is a total beauty. The most interesting tourist attraction. Try to find a place in the cafes or restaurants here, and you are lucky if you are with friends. Share the food that comes with big portions, so you will not ripped out of money. You can walk towards the end of the canal till the sea, there are some canal tours too.

Nyhavn'da saklı bir bahçe. Böyle keşfedilmemiş yerleri ancak tabana kuvvet gezerseniz görebilirsiniz.
A secret garden in Nyhavn. You can discover such hidden gems only by walking around.




 Çok şanslıydık, gün batımı bize harika bir görüntü sundu.
We were lucky, the sunset gave us a nice view with purple clouds.


Sokaktaki canlı heykel sanatçıları. Aniden hareket edip ödünüzü patlatmakta ustalar.
The living statues in the streets, experts to scare you suddenly with movements.



En sevdiğim cadde fotoğraflarımdan biri. H.C. Andersen Bulvarı. Yürümek ve tadını çıkarmak için sessiz bir cadde.
One of my favorite photos. H.C. Andersen Boulevard. A quiet place to walk and enjoy.


Danimarka Ulusal Müzesi'ne yaklaşırken.
On the way to National Museum of Denmark.

Ulusal Müze'nin iç avlusu. Çok sakin, ilham verici.
The backyard of National Museum. Very quiet, inspiring.

Son olarak sokak müzisyenleriyle bu geziyi noktalıyoruz. Telefonum bu sanatçıların çaldığı muhteşem parçaların videolarıyla doldu taştı.
Finally, we came to an end to this trip with the lovely music of the street musicians. My cell phone is filled up with these videos.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze