Ana içeriğe atla

Kreutzer Sonat - Tolstoy

Üç günde biten, ama düşünmesi günler alan ince ve zor bir kitap Kreutzer (Kroyçer) Sonat. Tolstoy'un sadece edebi alanda değil manevi olarak da belirli bir yol çiziyor olduğunun cesaretli bir ispatı aynı zamanda. Bir tren yolculuğunda yolcuların evlilik ve ayrılık, aşk üzerine başlayan konuşmalarına karışan bir asilzadenin, karısını bir kıskançlık krizi sonucu öldürdüğünü söylemesiyle başlıyor. Pozdnişev'in elini kana bulamasına götüren, sıradan bir Rus erkeğinin o zamana ait ailevi ve toplumsal koşullar içerisinde kadınlara bakışını şekillendiren koşulları içtenlikle eleştirmesine şahit oluyoruz, ve maalesef, günümüzde de çoğunluğu halen yaşanmaktadır bunların.

Kızların yetiştiriliş ve aşkı dünyada herşeyin üstünde görüş biçimleri, herşeyin, ama herşeyin farkında olan ama yine de kızlarını böyle yetiştirmeye devam eden anneleri, delikanlıların masumiyetlerini yitirişine yönelik toplumun görmezden geliş ikiyüzlülüğü ve bekâr bir erkeğin her türlü hovardalıklarına karşın evlilik kurumuna duygusal ve zihinsel olarak son derece hazırlıksız oluşuna kadar Tolstoy, kadın erkek ilişkilerine dair kafasında ne kadar itiraz varsa ortaya döker. Yine de, kitap sadece bir itirazlar silsilesi değil, en az gençkızlar kadar gerçeğe aykırı hulyalarla evlenen, karısıyla nasıl anlaşacağını bilemeyen ve bunu sorgulayan bir erkeğin acı çekişidir. Kıskançlık duygusunu bu kadar gerçekçi betimleyen bir metin sanıyorum ki nadirdir. Gerçekten, bir erkeğin kendi ruhundaki iç savaş kadar kare kare izlersiniz içinde doğan ve büyüyen kıskançlığı.

Tolstoy, yayımlanma dönemi tartışmalarla dolu olan bu kitabı için bir de Son Not yazmıştır, ancak bu yazısında kitapta savunduğu tüm noktaları bir kez daha savunmuştur. Kitaplarda Önsöz kavramını çok desteklemediğim için, Doris Lessing'in Önsöz'ünü en son okudum, iyi ki de öyle yapmışım, çünkü Tolstoy'un bazıları uç olmakla birlikte bir novalla'nın münasip üslubuyla dile getirdiği fikirlere Lessing fazlasıyla rahatsız edici bir kurguyla itiraz ediyor.

Kitap kapak resmi novalla içeriğiyle son derece uyumlu ve naif, ilk kez bir kapak resminin kitap içeriğiyle bu kadar bütünleşik olabileceğine şahit oldum. İlya (Yefimoviç) Repin'in 1903 tarihli, 'Özgürlük' başlıklı resmi. Dalgaların içinde el ele yürüyen bu çift, kadının utangaçlığı, erkeğin cesaretli sevinci, ve hiç de sakin olmayan bir denizin içinde bilinçle yürümeleri kadar bu metni böylesine güzel bütünleyen başka bir görsel daha bulunamazdı.

İletişim Yayınları'nda Ergin Altay'ın muhteşem çevirilerinden Rus yazarlarını okumak zevkini, yayınevi, bu son aldığım kitaplarında rastladığım "Romana ait resimler" ve "Kronoloji" ekleriyle daha da büyük bir keyfe dönüştürüyor. Romana ait resimler kısmında romanın ilk baskısının kapağı, yazarın yaşadığı/kitabın yazıldığı zaman aralığında Rusya, Moskova'dan görünümler gibi okuyucuya güzel bir görsel zenginlik sunuluyor. Kronoloji ise, kitap yazarının doğumundan ölümüne değin, yazarın hayatındaki ve o sırada dünyada olan en önemli olaylar kısa kısa listeleniyor. Örneğin 1869'da Savaş ve Barış, altıncı ve son cildiyle beraber tamamlanmışken, aynı yıl, Dostoyevski Budala'yı yazıp yayınlıyordu. Bu kronolojik kısım çok yaratıcı ve güzel bir fikir, sahibi her kim ise bir okuyucu olarak tebrik ediyorum.

Son olarak, Tolstoy, bu novella'yı yazdığında, insanları bu konularda düşünmeye çağırmak istemiş olmalıydı ve bunu başardı. Kitap o kadar gürültü koparmıştı ki, yasaklanmaktan son anda kurtuldu, sonunda bir orta yol bulunarak sıradan bir insanın satın alamayacağı fiyata satışa sunuldu. Şimdiyse ortalama bir fiyata alıp okuyabilecek fırsata sahibiz, öyleyse okuyup düşünmenin, hepimize yıllarca bambaşka renklerle, çerçevelerle sunulan aşk ve bir bilinmezlikten çıkıp başkalarının tuğla tuğla, duvar duvar ördüğü biçimiyle evlilik üzerine düşünmenin tam zamanı.


Kroyçer Sonat, 
Lev Nikolayeviç Tolstoy
çev. Ergin Altay
İletişim Yayınları, klasikler 23, 196 sayfa


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze