Eşik'ten sonra özellikle merak ederek okuma sırasında önlere aldım bu kitabı, çünkü otobiyografik parçalar içeren ödüllü kitabından sonra Irmak Zileli ne yazmak isteyecek, yazdığını nasıl geliştirecek, bizi nasıl şaşırtacak, merak ediyordum. Aslında beklediğim gibi, beni şaşırttı - şaşırmak nasıl beklenebilir ki?- ve gerilimli bir atmosferde, gerçeklik ve kurgu arasında okuyucuyu taşıyıp duran bir romanla karşılaştım.
Ortadan kaybolan karısı Leylâ'yla ilgili detayları evde polise anlatırken geçmişi, inançları, kendine güveni parçalanmaya başlayan Fikret ile olaylar daha farklı bir anlam kazanıyor. Öte yandan Leylâ'nın evi terkedişinden itibaren kendi zihninde yaptığı yolculuklar ve karşılaştığı hayat hikâyeleriyle kendini tekrar bulmasını izliyoruz. Bu hikâyeler özellikle sokaktan hikâyeler, günlük yaşamda görmezden gelinen, hepsi de bir şekilde ezilen veya zarar gören insanlar veya hayvanlara ait. Yazarın bizzat böyle bir yürüyüş yaprak bu satırları zihninde oluşturduğunu bile düşünebiliriz.
Edebi eserlerde günlük konuşma veya küfürlü kelimeler beni rahatsız etmezler. Ancak bir diyalogda değil de kitabı anlatan sese ait bir ifadede yer almış sivri bir kelime var. Yani burada yazarın seçimine mecbursunuz ve ben açıkçası sevmedim. Bu arada şimdiki zaman kalıbının bir roman boyunca kullanımı bana bir süre sonra yorucu geliyor.
Aslında Leylâ'da çocukluğundan gelen travmalar, güçlü baba figürü, babanın siyasi hareketlerinden zarar gören bir aile ve yitirilen anne figürü, Eşik'ten edindiğiniz bazı fikirleri de canlandırıyor. Ayrıca kitapta pekçok içsel hesaplaşmada, "ha kocam ha babam" gibi, iki erkek figürünü birbiriyle yer değiştiren anlatımlar da var. Babaya oldukça az değinilmekle birlikte, bahsi geçen kısa birkaç yerdeki detayın kurgu olmadığı düşünülebilir. Çocukluğu hep babanın gölgesinde geçmiş olsa bile, anneye çok geniş bir yer veriliyor, anneyi anlama çabasına da.
Kadın erkek ilişkilerinde kendisi de bir kadın yazar olarak kadın rollerini gerçekten başarıyla kuruyor ve itiraf ediyor Irmak Zileli, yine de erkeğe bakış açısı biraz daha yüzeysel kalıyor. Bu aslında Eşik gibi bir ilerleme öyküsü, kendi yolunu bulma, gerekirse yeniliklere cesaret etmeye, geçmişiyle barışmaya, kendisiyle barışmaya yönelik yeni bir büyüme öyküsü.
Ortadan kaybolan karısı Leylâ'yla ilgili detayları evde polise anlatırken geçmişi, inançları, kendine güveni parçalanmaya başlayan Fikret ile olaylar daha farklı bir anlam kazanıyor. Öte yandan Leylâ'nın evi terkedişinden itibaren kendi zihninde yaptığı yolculuklar ve karşılaştığı hayat hikâyeleriyle kendini tekrar bulmasını izliyoruz. Bu hikâyeler özellikle sokaktan hikâyeler, günlük yaşamda görmezden gelinen, hepsi de bir şekilde ezilen veya zarar gören insanlar veya hayvanlara ait. Yazarın bizzat böyle bir yürüyüş yaprak bu satırları zihninde oluşturduğunu bile düşünebiliriz.
Edebi eserlerde günlük konuşma veya küfürlü kelimeler beni rahatsız etmezler. Ancak bir diyalogda değil de kitabı anlatan sese ait bir ifadede yer almış sivri bir kelime var. Yani burada yazarın seçimine mecbursunuz ve ben açıkçası sevmedim. Bu arada şimdiki zaman kalıbının bir roman boyunca kullanımı bana bir süre sonra yorucu geliyor.
Aslında Leylâ'da çocukluğundan gelen travmalar, güçlü baba figürü, babanın siyasi hareketlerinden zarar gören bir aile ve yitirilen anne figürü, Eşik'ten edindiğiniz bazı fikirleri de canlandırıyor. Ayrıca kitapta pekçok içsel hesaplaşmada, "ha kocam ha babam" gibi, iki erkek figürünü birbiriyle yer değiştiren anlatımlar da var. Babaya oldukça az değinilmekle birlikte, bahsi geçen kısa birkaç yerdeki detayın kurgu olmadığı düşünülebilir. Çocukluğu hep babanın gölgesinde geçmiş olsa bile, anneye çok geniş bir yer veriliyor, anneyi anlama çabasına da.
Kadın erkek ilişkilerinde kendisi de bir kadın yazar olarak kadın rollerini gerçekten başarıyla kuruyor ve itiraf ediyor Irmak Zileli, yine de erkeğe bakış açısı biraz daha yüzeysel kalıyor. Bu aslında Eşik gibi bir ilerleme öyküsü, kendi yolunu bulma, gerekirse yeniliklere cesaret etmeye, geçmişiyle barışmaya, kendisiyle barışmaya yönelik yeni bir büyüme öyküsü.
Gölgesinde - Irmak Zileli
Everest Yayınları,
2. basım Mart 2017
335 sayfa
İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!