Ana içeriğe atla

Zweig Maratonu IV - Olağanüstü Bir Gece

Tamamen kapağından etkilenip yazarın da Zweig olduğunu görünce bir saniye içinde sipariş ettiğim kitap, Olağanüstü Bir Gece. Can Yayınları'nda iken sadece Satranç, Dünün Dünyası, Amok Koşucusu gibi eserlerini görürdük, ve Marie Antoinette, Joseph Fouche, Balzac, Macellan gibi biyografik eserlerini. Artık yaşamayan bir yazar olmasına rağmen yaşayan yazarlara göre kendisine çok daha fazla üretkenlik mâl edilmiş durumda.


Bu yazıyı yazdığım günden bir gece önce Zweig'ın Mecburiyet isimli kitabını da bitirmiştim, ve bu kitabın da, Mecburiyet'in de, aslında kendi otoportreleri olduğunu düşünüyorum. Herkesin biyografisini bilmeceler çözercesine yazmış olan Zweig'ın kendi portresini birkaç parça halinde farklı eserlerine koyarak bizlere kendisiyle ilgili bir bilmece bıraktığını da iddia edebilirim.

Olağanüstü Bir Gece'de, varlıklı bir ailenin tek mirasçısı olan seçkin bir burjuvanın, rahatlık ve tasasızlık içinde hayattan, bir şeyler hissedebilmekten nasıl koptuğu tasvir edilir, kitabın en müthiş betimlemeleri de bence buradadır. Herkesin düşlediği lüksün, rahatlığın bahşedilmesiyle insanın yaşamdan kopma noktasına gelmesi.... Hiç de şaşırtıcı olmayabilir. Varoluş yapısı nedeniyle aslında tasalanmaya, zorluklar çekmeye, sıkıntılarla boğuşmaya, eksiklikler ile sınanmaya ve böylece canlı, güçlü kalmaya insan ihtiyaç duyar - ne kadar inanılmaz geliyor değil mi?

Aydınlanmalar için duygusal travmalar mutlaka gereklidir, bu kitap da aynı çizgiyi izliyor. Kitabın arka kapağında geçen "burjuva ahlâkından saparak işlenen suç", "kötücül ve ateşli hazları olmak" gibi tanımlamalar bence gerçeği tam olarak yansıtmıyor, belki yazar da sağ olsaydı böyle bir metne itiraz ederdi. Zweig'ın döneminde belki bu subayın girişimde bulunduğu şey bir suç sayılıyordu, ancak daha da önemlisi, subayın kendine olan saygısına yönelik büyük bir suç olmasıydı.

Dün gördüğüm ve çok beğendiğim bir sözü kitabın sonuna da, bu yazının sonuna da yakıştırmadan edemedim...

"Mutluluğun bilimi üzerinde 15 yıl çalıştıktan sonra, özetim şu: Biz başkalarına verdiğimiz zaman, özen gösterdiğimiz, paylaştığımız ve merhamet gösterdiğimiz zaman mutluluk en çok bizimle. Yaşamımızı daha ulvî bir amaç ile yaşadığımızda, ve başkalarına gösterdiğimiz özen kendimize gösterdiğimiz ile dengeli olduğunda." (Emma Seppälä)


Olağanüstü Bir Gece
Stefan Zweig
çev. İlknur İgan
türkiye İş bankası Kültür Yayınları
11. basım, 69 sayfa


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze