Ana içeriğe atla

Sarp Yokuşun Eteğinde İnsan - II: Düşünebilen, Seçim Yapabilen Madde



Fizyolojide gittikçe artan olayların keşfi, ruhu yerinden edemeyecektir, çünkü bu olaylar kesinlikle spiritüel eylemleri açıklamayacaktır. Biyokimya sürekli ruhun tözsel bir form olarak gerekli olduğunu gösteren, ancak evrensel düşünceler ve yüce seçimlere bir açıklama getirmeyen çok daha hayret verici olaylar keşfetmektedir. Eğer madde düşünebiliyorsa, tüm maddesel şeylerin niçin düşünmediğini açıklayamayız; eğer bu mümkün olmuyorsa, o hâlde düşünen varlıkları maddesel açıdan açıklayamayız. Düşünce ve seçim, fiziksel doğa yasalarına indirgenemez. (1)

Bu satırlar James Joyce'un İnsan ve Doğası: Felsefi Bir Psikoloji başlıklı 1961 yılına ait kitabından.

Aşağıdaki satırlar ise, Sarp Yokuşun Eteğinde İnsan kitabının son sayfasından.

Yusufçuk, suyun içinde larva olarak doğar, orada büyür, sonra suyun içindeki bitkilere tutunarak su yüzeyine çıkar ve başka bir varlık olarak yoluna devam eder. Su içinde larva olarak bulunduğu bütün süreç onun yusufçuk olarak gerçek varlığını kazanma sürecini, olmakta oluşunu gösteren bir süreçtir. Suyun yüzeyine çıktığında, arkada kalan larvalar onun çıkışını bir ölüm ve kayıp olarak görürler. Ama aslında bu larva halinden kurtuluş ve o sürecin sona erişi, gerçek yaşama adım atıştan başka bir şey değildir. Buna göre, yusufçuk zaten var olan değil, olmakta olan bir varlıktı. İnsan da benzer şekilde ne olmakta oluyorsa, gerçek ben'liğine doğru giden bir yaratma eyleminin konusudur. Buna göre, ölen bir kimse hâlâ Tanrı'nın yaratma akt'ının bir nesnesi ise bunu oluş hâlinin bir devamı olarak görmenin hiçbir sakıncası yoktur.


Bu iki paragraftan şu iki sonucu çıkarabiliriz. Salt maddeden ibaret olmayan, düşünebilen insan, maddesi varlığına devam etmeyince yok olduğu fikrine mahkûm edilemez. İkincisi, evrende madde olarak tanımlanamayacak ve asırlar boyu insanın sarıldığı, elle tutulabilen maddeleri kapsayan (aslında tam olarak kapsayamayan) gözlem-deney-doğrulama-çürütme yöntemleriyle kısıtlı tutulamayacak gerçeklikler de mevcuttur.

Belki bunun farkında değiliz, ama hücrelerimiz farkında. Hücrelerimiz bizi geçici olarak mutlu edebilecek iyi bir yemek, yeni, güvenli şeylere sahip olma gibi biyolojik ve kimyasal olarak onlara konfor sağlayacak durumlar ile, bir amaç uğruna yaşama, başkalarına destek olma, hattâ fedakârlıklar yapma gibi durumlar karşısında bize (ya da beynimize, biz sandığımız nefsimize) göre daha bilinçli tepkiler veriyor. Bu da düşünebilen, seçim yapabilen madde'ye yönelik olarak James Joyce'un savını destekler nitelikte: bir dizi kimyasal maddeler bütünü olan, hattâ beynin yönetimi altında bir ordu gibi düşünülen hücrelerin bu tepkilerinin bile sadece kimya yasalarıyla açıklanamaması. University of California'da yapılmış bir araştırmaya ait linkleri aşağıda veriyorum (2-4).


KAYNAKLAR
(1): James Joyce, "Man and His Nature: A Philosophical Psychology", London, Mc-Graw hill Book Company Inc., 1961, s.2
(2) Science Daily'deki haber: "Human cells respond in healthy, unhealthy ways to different kinds of happiness", 2013  https://bit.ly/303DBqH
(3) Haberin Türkçe çevirisi  https://bit.ly/2CmOoEa
(4) Özgün bilimsel makale:  Barbara L. Fredrickson, Karen M. Grewen, Kimberly A. Coffey, Sara B. Algoe, Ann M. Firestine, Jesusa M. G. Arevalo, Jeffrey Ma, and Steven W. Cole. A functional genomic perspective on human well-being. PNAS, July 29, 2013 DOI: dx.doi.org/10.1073/pnas.1305419110



Bu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

  1. Söylediklerine tüm ruhumla katılıyorum! Harika bir yazı olmuş, inanılmaz keyifle okudum..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze