Ana içeriğe atla

Bir Doktora Tezi: İbn Nefîs'te İnsanın Zihinsel Tekâmülü

Başlık ve sıfatı ürkütmesin, konuya gayet yabancı bir kişi olarak benim için İslâm felsefesi ve metafiziğine çok zengin bir başlangıç oldu. Böyle bir içerik beklemiyordum, piyasada bol bulunan, hayat bizi nasıl olgunlaştırır, nasıl zihni tekâmül sürecinde ilerleriz gibi bir metin beklemişim sanırım. Oysa tam teşekküllü, mühendislik alanından gayet âşinâ olduğum doktora tezlerinden farksız bir eser geçti elime.

İslâm fikir tarihinden bihaber bir okuyucu olarak, bu eseri Şaban Ali Düzgün'ün bir kitabında dip not referansı olarak görmüştüm. Daha erken basılmış olan bu tez de, Ş. Ali Düzgün'ün en erken eserlerine referans vermiş - yirmi yıl farkla küçük bir tesadüf. Tez, aslında bu konuya ait en temel soruları ve bu sorulara verilmeye çalışılmış cevapları en önemli düşünürlerden hareketle, çok güzel derlemiş, büyük oranda derli toplu bir literatür özeti ve İbn Nefîs'in er-Risâletü'l-Kâmiliyye fi's Sîreti'n Nebeviyye eseri üzerine yoğunlaşıyor. 


Sanılabileceğinin aksine, bu bir tasavvuf, nefis, nefis terbiyesi, acı çekerek olgunlaşmanın tarihi araştırması değil, tam aksine, tarih içerinde İslâm düşünürlerinin en çok kafa patlattığı en temel sorular, bu sorulara verdikleri yanıtlarda ayrıştıkları ve benzeştikleri noktaları ortaya koyuyor, ve bu bakış açılarını, ilgili eserde ele alınma biçimleri üzeriden tamamlıyor. Bu esere benzer şekilde kaleme alınmış olan İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakzan'ıyla da karşılaştırmalar var.

Kelâm ilminde ulûhiyyet, nübüvvet ve âhiret olarak tasnif edilen klasik ana konular üzerinde çeşitli düşünürlerin ortaya koyduğu savlar bu tezde özetleniyor. Konuya tamamen başlangıç seviyesinde giren benim gibi insanlar için, anlaşılamayacak tek bir satır bile göremedim. Hiç tanımadığım, bilmediğim İslâm felsefesi hakkında bir araştırma okumakta olduğumu, kitabın ortalarına dek fark bile edemedim. Bu sorular, insan aklının tam olarak asla algılayamadığı, ayet ve hadislerle kısıtlı bilgilerden yola çıkılmış gaib konulara ait sorular. 

Tezde sıkça karşılaştırılan Kâmil (İbn Nefîs) ve Hayy (İbn Tufeyl) isimli gençlerin, hiçbir vahiy, nebî ve halk etkisine maruz kalmadan izole bir bölgede yetişirken, çevresini, doğayı, bitkileri, hayvanları, mevsimleri gözleyerek sistemli bir işleyiş, bunları düzenleyen ilâhi bir yaratıcı varlığına ulaşma süreçlerini anlatır. Bu kişiler, daha sonra bir şekilde toplumsal yaşayış içerisinden gelen bazı insanlarca keşfedilerek, kendi ülkelerine götürülür ve oradaki insanların dinî inanç biçimleri, kutsal kitaplar, vahiy, peygamber mesajları ile karşılaşırlar. Ve kendi ulaştıkları Yaratıcı, ilâhî düzen gibi kavramların, medenî toplumda gördükleriyle çok benzeş olduğunu görürler. Elbette, insanın kendi başınayken bilgisine ulaşamayacağı ibadet biçimleri, kulluk, tevbe gibi vahiy ile insanlığa bildirilen bilgiler bu kapsamın dışındadır, ancak insanın tıpkı İbrahim peygamber gibi Yaratıcısı'nı bilmesine çok benzer süreçler görülür.

Her ne kadar Ş. Ali Düzgün, kendi kitabında Hayy b. Yakzan'ı Batıda çok tutulmuş olan Robinson Crusoe temasıyla birlikte ansa da, araştırmacı, eseri bir Robinson Crusoe hikâyesi olarak görmemek gerektiğini belirtiyor. Bu arada, atıf yapılan referansların çoğunun, adı geçen İslâmi düşünürleri derinlikle araştırmış Batılı araştırmacılara, yazarlara ait olduğunu söylemeliyim. Gerçekten İslâm dünyası belli bir devirden sonra düşünürlerini bilmekten yoksun hâle düşmüş, düşünmekten âcîz hâle gelmiş, bu kişileri ve eserlerini incelemek Batılı araştırmacılara bırakılmıştır. Öyle ki Batı şehirlerinde İslâm filozofları adına düzenlenmiş uluslararası kongrelerden bildiri kitaplarına atıflar vardır dipnotlarda. İslâm fikir dünyasının bizzat İslâm dünyası mensuplarınca yeterince hattâ hiç tanınmaması gerçekten üzüntü vericidir.

Tezde ayrıca felsefî/teolojik roman geleneği, bunun Yunan felsefesi kökenine göre incelenmesi ve Osmanlı'nın son dönemlerinde yayımlanan eserlerle tekrar ortaya çıkışı gibi kısa bir literatür özeti de bulunuyor. Felsefî roman nedir, ne için kendisine gerek duyulmuştur, gibi sorulara yanıtlar aranıyor.

İslâm düşüncesinde evrim/tekâmül kavramı, aşağıdaki başlıklarda inceleniyor,

"insan" ismi, yaradılışı, topraktan var kılınma, ruhun üflenmesi (bununla ilgili Ş. Ali Düzgün-Sosyal Teoloji kitabında müthiş açıklamalar vardır) ile ilgili çeşitli incelemelerden sonra, insanın rasyonel keşif yetisi (hidâyet, fıtrat, aklın fonksiyonu, bilginin biçimleri), kendisi de aynı zamanda bir hekim olan İbn Nef'îs'in düşünme biçimine bağlanıyor.

Ardından, Kelâmın ana temalarına giriş başlıyor: Kelâmcıların, Meşşâî filozofların ve son olarak İbn Nefîs rasyonelleştirme girişimleriyle ele alış biçimleriyle inceleniyor:

  • ulûhiyyet teması: Allah ve yüceliği, hikmeti, insanın aklıyla ulaşabileceği noktalar,
  • vahiy, bilgi, keşif/ilham, sezgi/ilham,
  • nübüvvet ve gerekliliği meselesi, mesajların halkın eğitim veya algı düzeyine göre aktarılma metotları (özellikle bu bölüm çok aydınlatıcı olup günümüzde Twitterda bile geçerlidir bana göre), bu seviyelere göre Allah'ın varlığı, birliği, sıfatları, âhiret hayatı gibi konuları peygamberin ve Kur'an'ın anlatış biçimleri
  • Me'âd/âhıret: ruhun öldükten sonraki durumu, âhırette mükâfat ve cezanın hissedilmesi, nimet ve azâbın sürekliliği

Eserin sonunda İbn Nefîs'in teze konu olan eserinin sade bir Türkçe çevirisi de yer alıyor.

Şimdiye kadar okuduğum en bilgilendirici eserlerden biri oldu. İstesem daha derli toplu bir girizgâh yapamazdım İslâm felsefesine.

Çok  hızlı okumak mümkün değildi,  filozofların fikirlerini birkaç saatte kolayca sindirip ilerlemek o çağın fikirsel zenginliğine saygısızlık olurdu. İç burkan şey ise, düşünmeyi bıraktıktan ve bunu başka toplumlara teslim ettikten sonra, aklını kullanmayı onlarca kere emreden bir kutsal kitaba sahip bir dinin mensuplarının bugün geldiği kolaycı, ezberci, düşünmekten kaçınan, zihnini onun yerine düşünüyormuş gibi görünen kişilere emanet ederek kayba uğruyor oluşunu daha net hissetmem oldu.


İbn Nefîs'te İnsanın Zihinsel Tekâmülü
Ali Kürşat Turgut
Doktora tezi, 
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 
Temel İslâm Bilimleri (Kelâm) dalı
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
349 sayfa, 1. baskı, Temmuz 2014, Ankara


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze