Ana içeriğe atla

Günindi Mektupları

"Bu hasrette
       madde var
                  madde!"

Sen bunu okurken ben çok uzaklarda olacağım, diye çok söylenmiş ya..

Evet, sen bunu okurken ben çok uzaklardayım, ama kalbim yakın, ben daha da yakın..

Sen bunu okurken buraya bahar gelmiş olur belki, kara buza doyduysa artık Tabiat Ana. Bazı sebzeler göz kırpmaya başlar ürkek ürkek tezgâhlarda, bahar meyveleri gelir kurulur baş köşelere, gelen geçen 'daha erken,' diye küçümsese bile. Bilirler ki, artık bir akın başlamıştır ve durdurulamayacaktır, baharın, Diriliş'in akını, önüne her türlü ölü toprağı kara bulutu katıp bir çığ gibi büyüyen, ardında tazecik filizler, çiçekler, Mayıs meltemleri ve bülbüllerle gelen.

Güneş kentimde daha uzun kalmaya heveslenir bakarsın, kuşlar da daha çok cıvıldamaya..

Bol salçalı, narçiçeği renginde karakış yemeklerinden, şıpsevdi, 2 günde bitiveren şeffaf zeytinyağlılara geçmiş oluruz belki. Bitmez tükenmez gecelerde ikişler kere demlenen çaylar yerine  altın limonatalara ışıl ışıl buzlar atıyor olurum bakarsın.

Çiçeklerim tomurcuklanmış olur, her hafta biraz daha az kazak katlıyorumdur artık.

Bu hafta yine kar haberleri duyuruldu. Oysa gönüllerde bahar umudu bir kez yeşermeyegörsün.. En âlâ kışlar bile yıkamaz artık bu ümidi!

"Şu kara toprağın üzerinde
                            yıldızların arasında
                                             yolculuğumuz
                                                                   ne kadarcık zamanın işi ki!.."

Eski kafalıyım ben, dijital mektuba gönlüm ermez benim, illâ yazacağım bir kâğıda deftere, götürüp vereceğim postaneye, yılın bu mevsiminde bu kartları hiçbir sebebe bağlayamayıp yüzüme bir tuhaf bakan memurun eline. Eskiden herşey sebepsiz ve daha güzeldi! O Günü Bu Günü ve Şu Günü yoktu. 'İçimden geldi!' vardı. 'Sana layık değil ama..' yoktu, 'çamsakızı çoban armağanı' vardı. Kim demiş gönüller uzaktan uzağa konuşamaz diye, kim çizmiş o sınırları, yakınım ben, sana yakın. Elindeki kâğıttan da yakın.


 şiirler: Nazım Himet Ran

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze