Ana içeriğe atla

Pedallarla İkinci Hafta

İlk günler kaslarımızın bağırtısıyla geçti: belki de niye yıllardır onları kullanmadığımız için sızlanıyorlardı. Birkaç alüminyum çubuk ve 2 pedal-1 zincir bize, biz onlara alışmaya çalışıyorduk.

Aoba-dôri bulvarı, Sendai, Japonya 2008.

Şu kesin: Ankara'nın sadece yolları değil kaldırımları da arabaların hakimiyeti altında, kaldırımlar araziden beter. Çukurlar çökmeler kırık taşlar... Yayalar aslında trekking yapıyor bu kentte.

Bisikletliler ise cambazlık. Ne yol var ne kaldırım sürülebilecek.

Sırf gönlümce sürebilmek için Japonya'ya tekrar gidebilmek isterdim.

Tsunaminin vurduğu Sendai kentine..


Sun Mall Ichibancho, Sendai, Japonya, 2008.



Orada sadece yollarda değil, kaldırımlarda da bisikletliler için şerit ayrılmıştır, yola iniş için özel kısımlar vardır.

Toplu bisiklet park yerleri vardır. Onlarca bisiklet dipdibe, kilitsiz durur.

Bisikletliler için özel trafik levhaları vardır.


Arabalar yaya geçidi ortasında değil, gerisinin de gerisindeki çizgide dururlar.

Kaldırımlar yağmurda bile tek eliyle şeffaf şemsiye diğeriyle gidon tutan mini mini sevimli insanlarla doludur.

Hiçbir yerde su birikintisi göremezsiniz, tüm yağmur suları ağaçlara meyillendirilmiştir.

Aoba-dôri bulvarı, Sendai, Japonya 2008.

Dilerim ki belediye başkanları kentte bisikletliler için düzenlemeler yapar... Kenti daha da rahat araba sürülsün diye geçitlerle doldurmak yerine bisikletlilere de alan ayırırlar. Çünkü otobana dönüşüyor kentimiz.

Gelelim bu ikinci haftaya..
İlk 3 gün sürdünüz sürdünüz, anlıyorsunuz ki km sayacı almalısınız. Hızınızı bilmek istiyorsunuz.

Spor pabucum var, diyordunuz değil mi? Altı ince, daha rahat bir spor pabuç isteyecek ayaklarınız.

Eşofmanım var, mı dediniz? Dar paça, hatta termal giysiler gerekecek.

Ben kim karanlıkta sürmek kim, mi dediniz? Ön ve arka gece farlarını daha 4. günden almak isteyeceksiniz.

Hava kararınca boşalan sokakları, yaprak hışırtılarını duyabileceğiniz nadir bir sessizliği akşam yemeğine çıkmış renk renk kedilerle paylaşmaktan zevk duyacaksınız.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze