Ana içeriğe atla

Kara Kitap

Bir yazarın kitaplarını yazdığı ve yayımladığı sırada okumak onun hakkında kitaplarından daha çok fikir verir. Yazmış ama yayımlamamıştır, yazmıştır ama yayıncı bulamamıştır, onun zor zamanları, çabaları daha kıymetlidir bana göre. Çoğumuz ünlü olduğu yapıtlardan başlamaya meyilliyizdir, oysa ilklerin düşünce kaynakları daha fazladır. İlk kitap bir ortaya çıkış cesareti, hatta cüreti, bir sivrilme arayışı, farklılığı kanıt çabası, ve devamının geleceğine dair vaatler sunar bizlere. İkincisi ise, ilk kitaptan daha zor bir işe kalkışıldığını gösterir: tutunmak için parmaklarını daha bir kuvvetle geçirmek o dünyaya. İlkin bir devamı, bir kopyası olmamak, ama sevdiği ya da inandığı asıl çizgiyi kırarak okuyucuları küstürmemek gerekir. Ve söyleyeceklerinin tükenmemiş olması. İlk kitabının ardından bir daha sesi çıkmayan, aktrisliğe, yaşam koçluğuna soyunan kişiler çoktur.

Cevdet Bey ve Oğulları, tadı damağımda kalmış müthiş zenginlikte bir kitaptı. Müthiş bir aile, zaman, mekân anlatısıydı. Kitaplığımı onlarca kere bağışlasam bile, kendime ayıracağım o küçük azınlıkta yeri her zaman hazırdır. Kara Kitap hem önceki kitaba, hem de okumadığım halde ön izlenimleri zihnimde hazır bulunan sonraki kitaplarına göndermeler, işaretler içeriyor. Bu konuda takdire şayan. Bir yazarın daha ilk veya ikinci kitabını yazarken, kafasında 5. veya sonraki kitaplarına dair izler taşıması son derece özel.

Ancak romanın asıl kahramanı Galip ve her zaman etkilendiği akrabası Celâl, aileleri, karısı Rüya ile tanışmasına dair anıların anlatıldığı ilk kısmın tadına doyum olmasa da, Rüya'nın kayboluşunun ardından kitap seyir değiştirerek bambaşka bir kıvama kavuşuyor: Rüya'nın çok sevip Galip'in hiç sevmediği polisiye bir romana dönüşüyor. Galip ile birlikte Rüya'nın izini sürerken kendisi de ortadan kaybolan Celâl'in gazetede çıkan eski yazıları da bu izlere iz katıyor, yolu uzatıyor.

Bir noktadan sonra bu hiçbir yere varamama beni yormaya başladı. Hiçbir gelişme, kesinlenebilen bir işaret gelmedi. Arayış, gerçek dünyadan kopup, metafizik, mistik, tarihi, dinî, ne Galip'i ne de okuyanı hiçbir yere götürmeyen konulara yoğunlaştı. Galip bir süre sonra İstanbul'la ilgili herşeyin içindeyken İstanbul'dan koptu. Beni elimden çekip götürmesi gereken kitap elimi bıraktı.

Ben de polisiye roman sevmediğim için, merak ile ayakta tutulabilecek bir ilgi bu arayıştaki hareketsizlik nedeniyle kısa zamanda kaybedilince kitabı bir kenara koydum.

Okuyucunun da ipuçlarını sürmesi gereğinden dolayı, bahsedilen konular İstanbul tarihinde çok gerilere gidince bir fikir yürütemedim. Bazı işaretler ise çok doğrudan ve bunun gerçek olamayacak kadar kolay olması bir yapaylık yaratıyor: yeşil tükenmez kalem örneğin.

Kitapla ilgili ilk izleniminiz, Orhan Pamuk'un söyleyecek çok şeyi olduğu, neredeyse ağzı dolu dolu konuşur gibi yazdığı. Cümleler aşırı uzun ve bahsettiği son kelimeyle aklına bir şey daha geldiği için o kelimeye o açıklamayı da bağlamaya karar vermesi, böylece cümleyi yazmaya hangi amaçla başladığını sizin unutmanız çok başınıza geliyor.

Bunlar, kitabı bitirmediğim için kesin yargılar değil. Belki tam da bıraktığım sayfanın arkasında, herşey tamamen değişiyordur. İşaretleri izleme, anlamlandırması kolay bir kitap değil, zaten kolay kitap isteyen de kim, ama bir kitabın götürdüğü yerin mekân olarak değil zihinsel tatmin olarak değişmesi gerekir. Belki de, okumayı sürdürdüğüm bir zamanda, bu yargılarımın, izlenimlerimin ne kadar değiştiğini size anlatmaktan zevk duyacağım. Belki.

Kara Kitap, Orhan Pamuk
448 sayfa, İletişim Yayınevi, 2009.

Yorumlar

  1. nedense hic sasirmadim, o kadar cok insandan duydum ki bu yorumu bu kitap hakkinda ve cogu sonunda dayanamayip yarida birakmis. bende kitap yarim birakmayi sevmedigim halde birakmistim zaten bu kitabi, gitmiyor bitmiyor bir turlu!

    YanıtlaSil
  2. Polisiyede merakı çok canlı tutmak lazım.. Ben de hiç sevmiyorum yarım bırakmayı.:/

    YanıtlaSil
  3. merak ettim şimdi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merakını uyandırabildiğime göre, bu yazı romandan daha etkili olmuş :p

      Sil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze