Ana içeriğe atla

Mahur Beste - Tanpınar Maratonu II

Mahur Beste sizi içine çekiveren insanları ve hikâyeleriyle, Tanpınar'daki cevherin size en güzel şekilde ilk göz kırptığı romandır. Babasının güçlü kişiliği altında ezilerek büyümeye mahkûm olan ve kendi şahsiyetini en baştan silen Behçet Bey'in hikâyesiyle başlar, hipnotize olarak okuyacağınız babası İsmail Molla Bey ile, gizemlerini satır satır anlamaya çalışacağınız Atiye Hanım ile ilerler... Her bir kişinin öyküsü, bir diğeriyle ilişkilidir, ancak parlaklıkları gittikçe azalan birer yıldız gibidirler.

Kitapta sonradan tefrika edilecek olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne birçok göndermede de bulunulur. Daha o zamandan eşyalara, eşyanın insanlar üzerindeki haklarına, saatlere ve günlük yaşamımıza nasıl karıştıklarına dair izler buluruz.

Yine Huzur romanında daha zamanına uygun çerçeveler içinde olsa da, Şark-Garp, geçmiş-gelecek üzerinde karakterlerin kendileri şahsiyetleriyle de şekillenen çok yerinde tespitler vardır. Özellikle İsmail Molla Bey ile Sabri Hoca'nın bu konudaki konuşmaları çok dikkat çekicidir.
"... Sen garptan geri olduğumuzu söylüyorsun. Zaten herkes bunu söylüyor; elbette doğru bir söz olsa gerektir. Fakat ben daha mühim bir şey söyleyeceğim. Ben hemen etrafımızdaki hayattan geri olduğumuzu söyleyeceğim. Bence ne şark, ne şu, ne bu vardır; etrafımızda gördüğümüz hayat vardır. Bizi yapan bu hayattır.  (...) En çetin fıkıh meselesini, hazırladığım bir fetva ile hallettiğim bir günün sonunda, evimin kapısında yanlış yunluş bir Arapça ile dua eden, abanî sarıklı kör dilenciye gıpta ettim. Onu Allah'a daha yakın buldum; medresede öğrendiğim, tekkede dinlediğim Allah'a değil, fakat içinde yaşadığım bu hayatın bütün yüksek taraflarını, insanlığını, cevherini kendinde toplayan Allah'a. (...) Gene anladım ki bizim şark, Müslümanlık, şu bu diye tebcil ettiğimiz şeyler, bu toprakta kendi hayatımızda yarattığımız şekillerdir. Bize uluhiyetin çehresini veren Hamdullah'ın yazısı, Itrî'nin Tekbir'i, kim olduğunu bilmediğimiz bir işçinin yaptığı mihraptır."

İsmail Molla Bey mevkii gereği toplumun inancı yaşayış biçimine yön verebildiği yıllar içerisinde işin aslının samimiyette yattığını, ve bu samimiyetin bu topraklardan gelen bir mirastan ayrı düşünülemeyeceğini kavramıştır. İnancı yaşayış biçimiyle ilgili de olsa ilmin, insanı samimiyetten veya bu toprakların kültür mirasından uzaklaştırabileceği gerçeğini hatırlatır.

İsmail Molla Bey'in gelini Atiye Hanım'dan o zamanlarda seçkin bir ailede kız yetiştirilişiyle birlikte biraz Reşat Nuri'nin Çalıkuşu'nda Feride'nin çocukluğuna dair yansımalar buluruz. O zamanlar Osmanlı'da bir gayrimüslim olmanın nasıl bir şey olduğunu size yaşamöyküsüyle anlatır Nuri Bey'in sırdaşı Agop: bir paşanın himayesinde yetişen bir yetimken, ticaret kafasıyla nasıl servetler edinir, buna rağmen çocukluğun ilk özlemi nasıl içinde kalır... O yıllarda herkes için alışıldık bir şey olan, neredeyse her hafta bir semti süpürüp yutan İstanbul yangınlarının birinden kurtularak büyük bir travmaya düşen Nuri Bey'in hayatında ilerlerken... Kitabın sonuna yaklaşıp, sayfaların azaldığını gördükçe, tüm bunlar nereye varacak, diye düşünmeye başlarsınız...


Mahur Beste
Ahmet Hamdi Tanpınar
Dergâh Yayınları, 160 sayfa
16. baskı, Kasım 2016



İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

  1. Tanpınar eserlerini sırayla okumayı düşünüyorum. Beş Şehirle başladım. Sırada Saatleri Ayarlama Enstitüsü.

    YanıtlaSil
  2. Keyifli okumalar, ben biraz karışık gittim galiba, Huzur, SAE, Mahur Beste... :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze