Ana içeriğe atla

Kendini Tanıma Yöntemi olarak Kitaplar ve Bilinç: I

Neden okuduğumuz çoğu kitabı unuturuz? çevirimde yazarının isabetle bahsettiği, okuduklarını değil, ama okurkenki şahsi tecrübelerini hatırlama ile ilgili biraz daha düşünmek gerekiyor. İnsan, hep kendine yönelik anımsamalarda bulunur, ve okuduğu binlerce satır zamanla sönüp gider, çünkü sürekli kendini arama hâlindedir, onu ona en çok anlatan metinleri bulmak, okumak ister.

Ne var ki saksı tasarımından bardak dekorasyonuna her ülkede ve her şehirde üstüne üstüne gelen kitap yığınları içinde, aradığını bulması kolay değil. Aynı düsturla yazılmış olan edebî kitaplarda da okuduklarımız, aslında kendimizi ve duygulanımlarımızın yansımalarını aramaktan ibaret. Bu kitaplar görünürde insan hayatı, ilişkileri, sıkıntıları, sevinç ve sevgileri üzerine yazıldıysa da, en objektif biyografiden en soyut şiire kadar, yazarının hayat görüşü/hayatı ile sınırlı olup, ne kadar genelleştirmeye çalışılırsa çalışılsın, "o kitabı nerede okumuştum, şurada, alırken aklımda ne vardı, şu vardı," gibi anımsama biçimlerinin gerisinde kalırlar.

İnsanlar uzun süredir, kendilerini yine insanların kalemlerinden okuya okuya, benliklerinin giderek dar çerçevelere hapsedildiği, bu mahpusluğun da yansıdığı hayatlar yaşıyorlar. Oysa bunlar, kendini tanımak için bir kitap alıyorken, başkalarının anlattığı şeyler olarak kalıyor.

Oysa benliğimizin sınırlarını sadece başkalarının kalemini okuyarak aramak, pencereden bakarak şehrin sınırlarını düşlemek gibi. Kitapların sayısının bu kadar çok olup, okunma veriminin (sadece ülkemiz değil) bu kadar az olma sebebi de budur bana göre. Okuyoruz ve anladığımız şey yine kendi arayışımızla ilgili (Orhan Pamuk'un, Saf ve Düşünceli Romancı'da anlattığı gibi). En edebi kitaplardan en direkt reçeteli hayat kitaplarına kadar.

Susuzluk çeken birisinin, gidip su içmek yerine, su hakkında kitaplar okuması gibidir bu. Oysa gidip o suyu içmesi gerekir. (Nouman Ali Khan)

(devamı II. yazıda)

İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...

Kitap Bağışı

BU YAZIDAKİ KİTAPLARIMIZIN HEPSİNİN BAĞIŞI SONLANMIŞTIR. DİĞER BAĞIŞLAR İÇİN "BAĞIŞ" ETİKETİ ALTINDAKİ YENİ YAZILARA BAKINIZ. Her taşınmamda, kitaplığımı şöyle sıkı bir elemeden geçirir, 'başkaları da okusun' niyeti ağır basarak, en kıyamadıklarım hariç, pekçok kitabımı ayırırım. Bu şekilde 3 kere topluca kitap bağışladım. Bu yıl blogun da varlığıyla, daha uzaktaki insanlara erişmek istiyorum. Kitapların listesini aşağıya ekliyorum. 15 roman, 10 bilimsel kitap, 15 inceleme. İstediğiniz kitap hangisiyse, bu postun altına o kitabın liste numarasını yazmanız yeterli . Ancak önce 'Bu siteye katılın' düğmesini tıklamanız gerekiyor, çünkü e-mail adresinizi yazmanız istenecek. Üye olunmadan yapılan istekler 'anonim' gözükeceklerinden, dikkate alınmayacak.  Bir kişiye en fazla 5 kitap gönderebileceğim. Kargoyu karşı ödemeli yollamaktayım ve beni anlayışla karşılayacağınızı umuyorum, şubeye bir sürü kitap taşıyacağım çünkü. Haydi başlayalı...